48

148 26 17
                                    

  Sağ elimle gözlerimden akan yaşları sildim.

  Bu.. Bu his benim için çok fazlaydı.

  Tanrım beni bile böyle istekli öpmemişti! Yoongi sen ne yapıyorsun? Nasıl benden başka bir kızı öpersin?

  Evet, demek istediklerim buydu ama kahrolasıca huyum yüzünden ağlayarak az önce çıktığım odaya geri kaçmıştım. Beni gördüğünü sanmıyordum, ki görse bile bu kadar iştahlı öptüğü kızı bırakıp peşimden geleceğini hiç sanmıyordum!

  Kendimi yatağa atıp sesli bir şekilde ağlamaya başladım. "Yoongi! Aptal! Aptalsın sen! Geri zekalı!"

  Örtmeye bile tenezzül etmediğim kapıdan gıcırtı sesi geldiğinden akmış rimelimi dert etmeden kapıya baktım. Oda karanlıkta ama kapı açık olduğu için dışarıdaki floresan lambaların ışığı sayesinde gelenin beni buraya getiren adam olduğunu görmüştüm.

  Adı.. Sahi adı neydi?

"Jisoo?" Fısıldar gibi konuştuğunda cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan kafamı yastığa gömerek ağlamaya devam ettim. "Git!"

"Seni bu halde bırakıp mı?"

  Sinirlenerek tekrar başımı kaldırdım. "Ya git! Defol! Gitsene rahat bırak beni!"

  Gitmedi. Aksine sanki az önce ona bağıran ben değilmişim gibi yatağın boşta kalan kısmına oturdu. "Odadan çıkıyordum ama seni gördüm. Bir sorun mu var?"

  Boş boş bakan gözlerimi suratına çevirdim. "Hah.. Var, bir sorun var!"

"Sorun ne Jisoo?"

  Ellerimle fönlemek için bir saatimi harcadığım saçlarımı sinirden yolmaya başladım. Geçmiyordu, içimdeki bu öfke geçmiyordu! "Sevgilim şu anda başka bir kızı yiyor."

"Yamyam bir erkek arkadaşının olduğunu bilmiyordum."

"Ya o anlamda değil!" Derken bir yandan da kopan saçlarımın yatağa dökülmesini izliyordum.

  O anda adını unuttuğum adam ellerimi tutarak saçlarımı yolmamı engelledi. "Dur artık, kafanda saç kalmayacak."

  Ağlamaktan kızarmış olduğunu düşündüğüm gözlerimi, gözlerine diktim. " Zaten öyle istiyorum!"

"Değer mi?"

"Ne?"

  Gözleri gözlerimdeyken dudaklarını yaladı. "Seni aldatan biri için diyorum, saçlarını yolmana değer mi?"

  Çocuk gibi omuz silkip dudaklarımı büzdüğümde gülümsedi. "Değmez Jisoo."

  Ben ona bakmaya devam ederken kulaklarımı bir melodi sesi doldurdu, bir telefon melodisi. E benim telefonum yanımda olmadığına göre sesin sahibinin kim olduğu da ortadaydı.

  Adını hatırlayamadığım adam ellerini ellerimden çekerek yataktan kalktı ve çalan telefonunu açtı.

"Efendim?"

  Karşı tarafın ne dediğini duyamıyordum ama zaten duymaya pek isteğim de yoktu.

"Evet, buldum." Gözlerini bana çevirdi, gülümsedi ve hattaki diğer kişiyle konuşmaya devam etti. "Evet Hwan Jin, tam da onun istediği gibi biri." 

  Tamam adamın kiminle ne konuşması yaptığıyla ilgilenmiyordum ama sanki konuşmayı yaparken benden bahsediyormuş hissine kapılmıştım. Sonuçta bana bakıp duruyordu!

  Nihayetinde telefonu kapattığında tam neler olduğunu sormak için ağzımı açacakken o müdahale etmişti. 

"Jisoo, benimle evlenmek ister misin?"



"Jisoo, benimle evlenmek ister misin?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
trouble! series: delayed distress  [les panic] ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin