Three Days Grace-The Abyss
Hatayı binanın önüne onu beklemeye giderek mi yapmıştı yoksa ta en başında, bütün bağları kesmeyerek mi, bilemiyordu.
Şu anda bulunduğu duruma onu getiren şey, tam olarak neydi?
Yanlış yerde, yanlış zamanda olamazdı çünkü hedef kendisiydi. Her türlü, nerede olursa olsun bu yaşanacaktı. Yanlış insanlara güvenmek miydi? Taehyung ona bunun onun suçu olmadığını söylemişti. O zaman Jimin'in bağlarının bulunduğu bir insan hata yapmıştı. O halde ya yanlış kişiye güvenmekti bunun nedeni ya da yanlış aileye doğmuş olmak. İkinci seçeneği değiştiremezdi, tanrı biliyor, bunun için elinden gelen her şeyi yapmıştı ama birincisiyse... yine de Jimin anlayamıyordu. Neden başka birinin hatalarının bedelini o ödüyordu?
Gece boyu uyuyamadı. Her ne kadar böyle bir şey yaşanmayacağını az çok bilse de birinin gelip onu yastıkla boğacağını ya da hiç değils iki kaşının arasından vuracağını düşünmüştü. En azından kaygılanmıştı, rahatsızca yerinde dönüp durmuştu arada dalarak ancak sonunda güneşin doğduğunu görmüştü. Ondan sonra uyumanın anlamsız olduğunu fark etti. Diğerleri evde miydi, onu nasıl bir gün bekliyordu, kötü muamele görecek miydi ya da en azından yemek yiyebilecek miydi? Bilemiyordu. Taehyung son seçeneği olana kadar onu incitmeyeceğini söylese dahi, Taehyung sonuçta onu kaçırmıştı, değil mi? Ona ne kadar güvenebilirdi ki?
Odasında bir tek kişilik yatak vardı, demirden karyolanın üstünde. Karyola biraz ürkütücü görünüyordu, başlıklarına insanların kelepçelendiği türden. Belki de kelepçelenmediği için şükretmeliydi? Bir masa ve sandalye vardı, kitaplar. Defter ve kalemler. Sıkılmaması için miydi? Elbise dolabı vardı, Jimin içini açtığında kıyafet olduğunu gördü. Bir iki pantolon, birkaç kazak, iç çamaşırı, çoraplar ve pijamalar vardı. Kaşlarını çatarak elbise dolabını kapattı. Diğerlerinin amacı onu gerçekten kaçırmak mıydı yoksa bedava kar tatiline çıkarmak mı, emin olamamıştı. Banyo da odadan farklı değildi. Diş fırçası ve diş macunu paketi vardı, temiz havlular, gerçekten büyük bir şaşkınlıkla yatağa geri döndü.
Gerçekten kabullense bile her şeyi, direnmese bile, devam etmesi gereken bir hayatı olduğunu görmezden gelemezdi. Kaldı ki kabullenmek de istemiyordu. İsterse yastığı kuş tüyünden olsun, isterse bütün kazakları kaşmirden, bunların bir anlamı yoktu. İradesi dışında orada zorla tutulmaya devam edildiği sürece de hepsinin hapishaneden farkı olmayacaktı.
Kapısı tıklanana kadar yatakta bağdaş kurarak oturdu. Ne üzerini değiştirmişti ne de yüzünü yıkamıştı, nedensizce sanki her an gidebilirmiş gibi hazır beklemek istiyordu. Orada uzun süre kalmayı planlamıyordu. Kaldı ki polisler onu muhtemelen bulurlardı. Çok uzun süre kalmayacaktı.
"Günaydın." Kapının kilidi açıldığında içeri, daha önce hiç konuşmadığı, dünkü aracı süren adam girdi. "Uyanık olacağını beklemiyordum."
Jimin gözlerini ona dikti ama konuşmadı. Dişlerini birbirine bastırıyordu. O odada kilitli kapıya bakarak oturduğu her dakikada siniri gittikçe yükselmişti.
"Kahvaltı getireceğim."
"Gerek yok."
"Dünkü tavrın daha anlayışlıydı sanki... Eğer Taehyung'a özel bir şeyse, o öğleden sonraya kadar ayılamaz. Benimle yüz yüze gelmen diğer seçenekten daha iyi."
"Diğer seçenek?" Jimin kaşlarını kaldırdı. Tehdit mi ediliyordu?
"Jungkook."
Kook, demek, Jimin başını salladı. Dün onun tavrını fark etmişti.