fairytale

392 46 27
                                    

iyi okumalar,

__________________________

koştu felix, ister inanın ister inanmayın o gün eline okul servisinde numarasını yazan çocuğun evine koştu. söylemesi gereken: turuncu saçlı çocuğun dudaklarını uçuklatacak şeyler vardı. ilk olarak teşekkür etmeliydi, ardından burukça gülümseyip onu ilk neden reddettiğini açıklamalıydı. aralarında sır olmasını istemiyordu artık; bu yüzden, okulda zorbalık gördüğünü, koreli olup korecesinin berbat olmasının sebebinin onu küçüklüğünden beri yurtdışına sürükleyen işkolik babası yüzünden olduğunu anlatmalıydı. gitgide soğuklaşan yaz akşamı rüzgarı, çilli yanaklarını okşayıp geçti. mor ipeksi saçları çoktan dağılmıştı ama bu onun güzelliğini gözardı ettirmiyordu. o hâlâ nefes kesici şekilde güzeldi -jisung'a göre. sırıtışı yüzünde genişledi kenarda duran bankın üstüne adımını attı ve hızlı refleksiyle oradan aşağı atladı.

pembe hafif mor karışımı gökyüzüne baktı, aklına kışın okul çıkışı jisung'la birlikte servisin camından gökyüzünü izledikleri geldi. ilk masum belki de ihtiyaçtan(?) doğan temas o an gerçekleşmişti. -hiç konuşmadılar fakat jisung'un avcunu okşayan parmağı her şeyi hissettirdi yani felixin gevezelik yapmasına gerek olmuyordu.- felix pek fazla gevezelik yapmazdı, hatta hiç konuşmazdı.

her sabah yanında oturan turuncu saçlının bakışları, kendisinin okuduğu oyun çizgi romanında olurdu. felix bunu çok iyi hissederdi bu yüzden nefesini tutarak saçma bir gerginlikle aynı sayfayı birkaç kez tekrarlar hiç konuşmadığı çocuğun okumasını beklerdi. neden böyle davrandığını hiç anlamamıştı felix. mesela jisung'un nefes alışverişinden sayfayı çevirmesi gerektiğini tam olarak ne zaman öğrenmişti? jisung'a o kadar fazla dikkat ediyor muydu ya da ayak uyduruyor muydu? tabii ki ayak uyduruyordu.

çünkü o jisung gibi olmak istiyordu, mesela jisung okulda çok seviliyordu popülerdi. herkes ona sesine, tarzına, eşyalarına daha doğrusu tamı tamına han jisung'a hayrandı. ve çilli ona imrenmekten kendini alıkoyamıyordu. ama felixin tanıdığı popüler çocuklara benzemiyordu jisung, felixle dalga geçmemişti. birkaç kez konuşmalarına rağmen turuncu saçlıyı çok iyi tanıyordu. pek bir şey anlatmazdı felixe, aralarında avuca değen parmak ucu teması söz konusuydu. belki de felix bir kez bile nasılsın? diye sormadığı için anlatmamıştı.

felix sadece servis camından kendisinden bir durak önce hızlıca inen çocuğu izlerdi. küçük müstakil eve dışarıdan baktığında içeriyi çok güzel yemek kokularının sardığını, tekli koltuğuna oturmuş gazete okurken yuvarlak camlı gözlüklerini geriye doğru ittiren bir baba olduğunu ve elindeki tabaklarla oğlu gelecek diye hızlıca masayı kuran anneyi düşünebiliyordu. siz de o evi görseniz içeriyi çabucak hayal edebilirdiniz. yaz tatiline gireli bir hafta olmuştu ve felix jisung'un evinde olanları unutamıyordu.

okul çıkışı jisung onu evine davet etmişti ve felix ilk defa konuşup onu kabul etmişti. jisung, çillinin aksanına bıyık altından güldükten sonra rahatsız hissetmesini önlemek üzere ciddileşmiş ve birkaç bilgisayar oyunu olduğunu söylemişti. bunu duyan çilli heyecanla geleceğini söylemiş ertesi gün de buluşma saatine dakikalar kala evin kapısının önünde durmuştu.

ilk birkaç saat normaldi onlar için, jisung'un annesi onlara süt ve kurabiye ikram etmiş ardından alışverişe gitmişti. ve bu yaşananlar felix için önceden imkansız gözüksede, jisung'un sıcakkanlı annesiyle çok iyi anlaşmıştı. ev boşalıp sessizleştiğinde klavye üzerinde gezinen parmaklarını jisung'un avcu sarmış kendine doğru çekmişti. ardından yakıcı etkiye sahip parmak uçları felix'in tişörtünün altından belini, karnını, kolunu ve hatta kasıklarını bile okşamıştı. jisung gözlerini bir saniye bile felixten ayırmadan çocuğun kızaran yüzünü incelemiş rahatsızlık duyduğu anda geri çekilmeye hazırlamıştı kendisini.

çiller ve karmaşık turuncu saç 'jilixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin