Ege ile yürürken çoktan parka geldiğimizi kafamdaki düşünceler yüzünden geç fark etmiştim. Ege fark edememişti bile. Onu çam ağacının altına götürdüm ve ilk önce kendim sırtımı çam ağacına yaslayarak oturdum. Elimi hemen yanıma koyarken ona 'otur' işareti yaptım. Yavaşça çömeldi ve hemen yanıma tıpkı benim gibi oturdu. Omuzlarımız birbirine değiyordu ama ikimiz de karşıya bakıyor ve birbirimize bakmıyorduk. Onun bana bakmama sebebi neydi bilmiyorum ama benim ona bakmama sebebim gözlerindeki hayal kırıklığını tekrar görmek istemememdi.
Sustu, sustum. Çünkü o ne isterse o olacaktı.
Daha fazla dayanamadım ve o hayal kırıklığını görecek olmama rağmen ona doğru kafamı çevirdim. Ağlamıyordu sadece ifadesiz bir şekilde karşıya bakıyordu. O an 'keşke hayal kırıklığı ile baksaydı ama böyle bakmasaydı' diye geçirdim içimden.
Çünkü bu daha berbattı. Her ifadesiz bakış bir duygunun çokluğundan meydana gelirdi. Ege'nin ifadesizliği içinde bir sürü duyguyu taşıyordu. Çaresizlik, ümitsizlik, karamsarlık..
"Ege biraz konuşalım mı? Sakın yanlış anlama sessizliğinden sıkıldığım falan yok ama içine atarsan daha kötü olmaz mı?"
"Daha kötüsü var mı? En kötüsü bu değil mi zaten?" dedi hiçbir duygu içermeyen sesiyle.
Histeri bir biçimde güldüm ve "Hiçbir zaman 'en kötüsü bu' diyemezsin. Çünkü her zaman daha kötüleri olur." dedim.
"Hiçbir zaman 'en kötüsü buydu' diyemeyeceğim. Çünkü her zaman daha kötüleri olacak." diye tekrar etti beni aynı duygusuz sesiyle. Sonra tekrar sustu.
"Hadi ama böyle yapma. Konuşalım, anlat, bağır, çağır, kız ama böyle tepkisiz kalma. Bunu yaparsan en çok kendine sonra etrafındakilere zarar verirsin."
"Saydıklarının hiçbirini yapamam. Neden biliyor musun?"
Kafasını bana doğru çevirdi. "Çünkü gücüm yok."
Diyecek bir şeyim, onu teselli edeceğim cümlelerim yoktu. Bu berbat bir durumdu. Bu gerçekten çok berbat bir durumdu.
"Benim gücüm var galiba. Veririm birazını sana. Ama borç olarak ha! Benim gücüm kıymetlidir!" dedim ortamın kasvetini biraz dağıtmak için.
"Gerçekten gücün var mı?" diye sordu gözlerime bakarak.
Duraksadım. Bunu hiç düşünmemiştim. Ben hep güçlü görünmek zorundaydım. Peki benim gücüm var mıydı? Çok bekletmeden "Olmasa seninle nasıl paylaşayım ben gücümü bay akıllı?" dedim.
"Kendin hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?" diyerek histeri bir biçimde güldü.
"Ne bilecekmişim kendim hakkında. Herkesin bilmesi gerektiği kadarını biliyorum işte." dedim düz bir ifadeyle.
"Mesela en sevdiğin aktivite ne desem ne dersin?"
Cidden hiç düşünmediğim yerden gelmişti bu soru.
"Hiçbir şey diyemez böyle kalırsın işte" dedi yine o sinir bozucu gülümsemesiyle.
"Peki ben sana aynı soruyu sorsam sen ne dersin?" dedim üzerine giderek.
"Söylemem" dedi boş bir ifadeyle.
"Çünkü sende bilmiyorsun" dedim alayla.
"Emin ol bildiğim tek şey bile olabilir ama bunu sana söylemem."
"İyi be söylemezsen söyleme! Çokta meraklıyım sanki!" diye terslendim.
"Niye küstün ki sen şimdi?" dedi sabah ki cümleme atıfta bulunarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ RİTİM
Teen FictionGeçmişlerinde aynı yerden yaralanan iki genç birbirinin yaralarını sarabilecek mi? Onlara bu yaraları açanlar onların geleceğini etkileyebilecek mi? Hep beraber öğrenelim..