Adem ikisinin iletişiminden aralarında bişeyler olduğunu farketmişti ancak Fatih'in dudaklarından dökülenlerle meselenin düşündüğünden daha derin ve karmaşık olduğunu anlayarak Fatoş'a baktı. Ortama bir anda hakim olan sessizliği yine Fatih bozdu.
"Fatoş Şule'nin ve senin eşyalarını topla sizi eve bırakayım, Şule bu halde çalışamaz, sen de onun yanında kalsan iyi olur"
Şule iş yerinde kimsenin bilmesini istemediği durumun bugün herkesçe anlaşıldığını biliyordu. Bunu Adem'in bakışlarından da anlayabiliyordu. İşin ilginç yanı olmasından korktuğu kadar rahatsız edici gelmiyordu şimdi. Elinin sargısı bittikten sonra odadan birlikte çıktıklarında insanların sadece elini değil ikisini de merak ederek baktıklarını biliyordu. Şimdiye kadar nasıl farketmediklerini sorguluyorlardı belki. Yada yakınlıklarının boyutunu tahmin etmeye çalışıyorlardı.
Fatih'in, Fatoş'un getirdiği hırkayı Şule'nin omuzlarına örtüp elini sırtına yerleştirerek birlikte çıkmaları akıllarda kalan şüphe kırıntılarını da süpürmüş, tertemiz bir dedikodu malzemesi bırakarak ayrılmışlardı klinikten.
Eve vardıklarında hatta yukarı çıktıklarında, Şule'nin aklında avukatın dedikleri dönüp duruyor ama bunu dile getirecek gücü kendinde bulamıyordu. Adam her şeyiyle o kadar buraya aitti ki gitmelisin diyemiyordu.
Fatoş bişeyler hazırlamak bahanesiyle mutfağa gittiğinde, Şule geçirdiği zor günün yorgunluğundan, yorgunluğun ardından gelen umursamazlıktan aldığı cesaretle "Her şeyi kırıp döktüğümü mü düşünüyorsun gerçekten?" Diye sordu. Tüm karmaşaya rağmen bazı sözler bir kulağından girip diğerinden çıkmamıştı.
Çekinerek sorduğu soru adamın yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. "Hayır öyle olduğunu düşünmüyorum" bakışlarını yerden kaldırmasını bekleyerek devam etti "o seni kendine getirmek için söylediğim bir sözdü"
Şule kaşlarını hafifçe kaldırarak, alacağı cevaptan korkuyor olduğunu gizlemeye çalışarak asıl merak ettiği soruyu yöneltti "Peki canını acıtıyor muyum gerçekten? Yani ona benzer şeyler söyledin, onlar gerçek miydi?"
Adam bu defa dudaklarını birbirine bastırarak kafasını salladı. "Evet onlar gerçekti" daha sonra umursamaz bir ifadeyle hafifçe dudağını büktü. "Dediğim gibi alışmaya çalışıyorum" söylediklerinin etkisini okuma isteğiyle bakışlarıyla yüzünü tarayarak "çünkü artık bilerek yaptığını düşünüyorum"dedi.
Duyduklarıyla Şule'nin kaşları hayretle havalandı. İtiraz etmeden önce neden böyle düşündüğünü anlamak isteyerek sordu.
"Neden öyle bişey yapayım ki?"
"Bilmiyorum. Anlayamıyorum. Bir çeşit deneme mi yoksa sabrımı mı ölçmeye çalışıyorsun bilmiyorum yada belki de inanmıyorsun vaz geçmemi bekliyorsun. Anlatmıyorsun, ben de cevabı aramaktan vaz geçtim artık, böylece kabullendim"
Şule adamın açık açık dile getirdiği düşüncelerine hayret ederken bunu kesik bir gülüşle maskelemeye çalıştı "Belki de psikolojik sorunlarım vardır, bu nedenle tutarlı davranamıyorumdur ha? Bu hiç aklına gelmedi mi?"
"Geldi" dedi Fatih'te gülerek. "Ama bu tavrının sadece bana özel olduğunu farkettikten sonra bunun benimle alakalı olduğuna karar verdim"
Haksız sayılmazdı. Kendi hayatında üstesinden gelemediği sorunlarla boğuşurken çoğunlukla onun ilgisinin her şeyi daha da zorlaştırdığı inancıyla her düşüşünde ilk ona sırtını dönüyordu. Belki bunları konuşmak için daha geniş bir vakit gerekirdi ancak Şule gibi birinin böyle şeyleri anlatması kolay değildi. O nedenle dilinin ucuna kadar gelenleri üzerinde düşünmeden olduğu gibi söylemeye karar verdi.
"Sana böyle hissettirmek istemezdim. Neden bilmiyorum, benim yaşımda, benim yaşadıklarımı yaşayan birinden beklenmeyecek şekilde sana güveniyorum aslında. Duygularınla ilgili de bir şüphem yok. Sadece elimde olmadan yapıyorum, bunu biliyorum."
Bakışlarını daldığı halının desenlerinden kaldırarak, belki de ilk kez yardım istercesine baktı adama "Ben kendimi pek iyi hissetmiyorum Fatih. İçimde günden güne büyüyen bir sıkıntı var. Öyle ki bazen bütün içimi kapladığını, içimde bir solukluk nefese dahi yer kalmadığını hissediyorum. Boğulacak gibi oluyorum."
Fatih ciddiyetle dinliyordu.
"Bir şeyler yanlış gidiyor ve bulunduğum şartlarda bunu düzeltemiyorum. Bir yanlışı sürdürüyor olmanın sıkıntısıyla kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum."
Düşünerek yada düşünmeden, hesaplı hesapsız yaptığı hiçbir konuşmada, kullandığı hiçbir kelimeyle içindeki sıkıntıyı tam olarak ifade edemeyeceğini biliyordu ancak bu kadarı bile Fatih'in yüzünün acıyla buruşmasına yetmişti.
"Bunların hiçbiri senden dolayı hissettiğim şeyler değil, senin bir suçun yok ama içimdeki çok uzaklara gitmeli ve tamamen yabancı ve yalnız olduğum bir yerde kendimi iyileştirmeliyim fikrini hayata geçirmeme tek engel sensin"
Sözün en zor dile getirilecek yerine gelmişti. Kucağındaki tek eline bakarak, bir şeye tutunma isteğine direnecek gücü olmadığını farketti. En azından şimdi için. İhtiyacı olan cesareti Fatih'ten alacağının bilinciyle inceden titreyen parmaklarıyla adamın avuçlarına tutundu. Fatih elini yukarı kaldırıp yumuşacık dudaklarını üşümüş parmaklarına bastırarak tekrar kucağına indirdi. Baş parmağıyla elinin üstüne daireler çizerek devam etmesini bekledi.
"Başlarda gitmeme engel olan şeyin, senin sevginin eşsizliği olduğunu sanmıştım. Gidersem unutursun, kalırsam kapılırım diye korkuyordum. O yüzden gidemiyordum ama bakmamaya, görmemeye, kapılmamaya çalışıyordum. Seni uzağımda tutmaya çalışıyordum. Ama sonra anladım ki aramızdaki bu şey, senden bana akan neyse, sen olsan da olmasan da devam ediyor. Buna devam etmenin bile bile hata yapmak olduğunun farkındayım ve daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyorum. Seni hiçbir zaman bile isteye kırmadım bilmeni isterim. Öyle düşündürdüğüm için beni affet olur mu?"
Fatih ne zamandır bastırmaya çalıştığı sarılma isteğine artık engel kalmadığını düşünerek ayağa kalkıp Şule'yi göğsüne çekti. Daha kavuşamadan gitmekten bahsediyordu. Bıraksa kollarından kayıp gideceği korkusuyla sıkıca sardı. Saçlarını öpüp koklayarak içine çöreklenen endişenin dağılmasını sağlamaya çalıştı. "Beni bırakıp gitme Şule" söylemeye bile tahammülü yoktu "Gidersen seni affetmem, asla affetmem" omuzlarından tutup kendinden biraz uzaklaştırıp göz göze gelmelerini sağladı. Ne kadar ciddi olduğunu anlamasını istiyordu "Beni anlıyorsun değil mi? Bir yolunu buluruz, her zaman bir yol vardır. Bekle dersen beklerim ama sakın gitme"
Şule adamın daha gitmek kelimesini duyduğunda verdiği tepkiyle sarsılarak ne diyeceğini bilemedi. Burası; yoksunluğunu çektiği bir madde gibi çekildiği adamın göğsü, olmayı istediği tek yerdi bunu inkar edemezdi. Ama onun dışındaki her şey hatta kendi benliği bile ayakkabı çivisi gibi batıyordu kendine. Söz vermekten çekinerek, yine de bir cevap vermesi gerektiğinin bilinciyle, başı hala adamın göğsündeyken sallayarak onayladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkilem
RomanceOnca diş bilemelerine, kendilerini doldurmalarına hatta savaş boyalarını sürmelerine rağmen, adamın içine bastırdıkça çoğalan ve sonunda taşan varlığı huzurdan başka bişey vermiyordu Şule'ye. Bu durum kafasını tekrar karıştırıyor, ruhunu yeni bir ik...