"Merhabalar Halide hanım." deyip elini sıkmak için Halide'ye uzattığında Burak hızlı bir hareketle onu geri çevirdi. Halide'nin kolunu sakince kavrayıp arkasına çekti. Restorandaki diğer insanlar olanları görüp teker teker restoranı terk ederlerken Talat'ın adamları içeriye doluyordu.
"Küçük Ersoylu'yu epeyce kızdırdık galiba Necip. Sert çocuk biraz." dedi sol yanındaki adamına.
"Ne istiyorsun?"
Düşünür gibi yaptı.
"Yemek yemek."
Burak'ın gözü Talat'ın ardında orduyu andıran adamlara kaydı.
"Bunca adamla sıradan bir mekanı kapatarak mı?"
"Sorma. Onlarsız boğazımdan bir lokma geçmiyor. Ayrıca şatafat, benlik değil."
Gözü Halide'nin üstündeydi.
"Halide hanım ayakta kalmayın rica ediyorum, oturun."
Burak'tan önce davranıp ciddi bir şekilde cevap verdi Halide.
"Oturmama lüzum yok. Size afiyet olsun."
Burak'a döndü ve koluna girip kulağına fısıldadı.
"Hadi gidelim..."
Başını tamam anlamında salladı. Kapıya doğru yürüdüklerinde Talat'ın adamları yollarını kapattı.
"Ben gidin demeden gidemezsiniz!"
"Bu adam benim elimde kalır!" dedi Burak fısıltıyla karışık.
"Al benden de o kadar!" dedi Fikret aynı şekilde.
Burak Talat'a doğru bir adım attı ama Halide gözlerindeki öfkeyi gördüğünden kolunu tuttu.
"Burak, yapma."
"Korkma, birazdan çekip gidecekler buradan."
İlerledi. Talat'ın karşısındaki sandalyeye oturdu. Bakışları büyük bir iştahla yemek yiyen adamın üzerindeydi.
"Bizi burada tutabileceğinden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"
"Etrafına bir baksana Ersoylu. Buradan çıkabilmek için deli olman lazım."
"Ben buradan elimi kolumu sallayarak çıkarım da... Sen ne yapacaksın?"
Talat'ın yüzündeki kendinden emin ifade bir anda kayboldu. Yerine endişe hakimdi ama bunu belli etmeyecek kadar bilinçliydi.
"Ne demek istiyorsun?"
"Belki de seni burada bilerek tutuyoruzdur, çıkamayacak kişi sensindir?"
Ellerini iki yana açtığı anda adamların hepsi silahlarını çekti. Bütün namlular Burak'a çevrildi. Halide yanına gitmek için bir adım attı ama Fikret engel oldu.
"Üstüne bir şey mi döktün? Gerçi kırmızı renkli bir şey de yok masada." dedi şaşkınmış gibi Burak.
Üstüne baktı. Tam kalbinin üzerinde sniper tüfeğinin lazeri geziyordu. Elindeki peçeteyi tabağın üzerine fırlatır gibi bırakıp arkasına yaslandı Talat. Burak ise yandan çarklı bir gülüş kondurmuştu yüzüne.
2 saat önce
Depodan çıkıp arabaya doğru ilerlerken aralarında bir konuşma dönüyordu.
"Fikret ne olur ne olmaz sahildeki restoranın yakınlarına bizim korumalardan yerleştirin. Halide tek kalmasın. Biz yokken birileri uğrar belki..."