Kahvaltıdan sonra birkaç film izleyerek zaman geçirdik.Akşam olunca Jack’in ısrarları yüzünden bara gitmek niçin yukarı çıkıp üzerimi değiştirdim.Siyah, mini tüllü bir elbise, ayakkabı ve bir de çanta seçtim.Saçlarım dalgalı olduğu için hafif düzleştirdim ama makyajı sevmediğimden o kısmı es geçtim.
Aşağıya indiğimde üçü de L koltukta oturuyordu.Jack gri bisiklet yaka tişört ve siyah kot pantolon giymişti.Leo ve William’da aynı kıyafetleri giymişti.Bunlar neden üç aptallar olarak takılıyorlar dostum?
Jack merdivenlerden indiğimi görünce ıslık çalıp:
-Vaaoov fıstık anlaşılan bu gece senin için çok ahmak döveceğiz, diye ekledi.
-Jack, sanırım buna Leo’dan başlamalıyız, şaşkınlıkla bana bakan Leo’nun ensesine vurup söylendi William.
-Hey, tamam dövülmek istemiyorum.Ben arabayı garajdan çıkartayım.Bu arada çok güzel olmuşsun Grace.
Leo çok geçmeden siyah bir jiple geldi.Jack ön koltukta oturdu ve William’la birlikte arkada oturduk.Yarım saat kadar şehrin sessiz sokaklarında gittikten sonra uzun bir sokağın girişinde arabadan indik.Sokak üç adet sokak lambasıyla aydınlatılmıştı.Çevrede içki içen insanlar, terde baygın yatanlar ve kenarda yiyişen çiftler vardı.Aralarından geçerken çöp konteynırların yanındaki ve duvar aralarındaki boşluklarda siyah takım elbiseli zenci adamlar vardı.Yeni gördüğüm bu yeri dikkatli incelemeseydim çok zor fark edilecek yerdelerdi.
Sokağın sonunda bulunan büyük siyah demir kapının önünde durduk.Jack kapıyı açıp içeri girince bizde peşinden gittik.Karanlık geniş koridordan geçtikten sonra mor led ışıkla aydınlatılmış koridora döndük.Uğultular yavaş yavaş kulağa geliyordu.Giriş kapısına oranla daha küçük siyah demir kapıyı açıp içeri girdiğimizde müziğin sesi tüm şehvetiyle kulaklarıma doldu.Müzik bir bara göre normal seviyedeydi ama küçük kulaklarıma göre birazcık şiddetliydi.İçerisi çok fazla kalabalıktı.Jack içeri girdiğimizde yüksek sesli müzikten sesini duyurmak adına “Eğlence başlasın” diye bağırdığını duydum.Ona sadece tebessümle karşılık verdim William’sa kolunu omzuna attı ve kahkahalarla ona eşlik edip kalabalığa doğru yürümeye başladılar bizde peşlerinden.
Çıplak bedenler birbirine yapışmaktan çekinmiyordu.Birkaç basamak indiğimde ne kadar zor olsa da soyunmuş bedenler bizim geçmemiz için birbirinden ayrıldılar.Bar bölümüne doğru yürüyünce bazı insanların gözleri bendeydi.Sanırım bu alışılmış ortamdaki yabancıyı tanımaya çalışıyorlar, diye düşünüp omuz silktim.Uzun bacaklı siyah taburelere oturunca ayrı kalan bedenler tekrar birleşti.
Jack, siyah saçı ve tişörtü çok uyumlu olan beyaz tenli barmene dönüp;
-Isaac başlangıç için 4 rus votkası, dedi dört parmağını gösterip.
Isaac votkaları büyük bir ahengle doldurdu ve bardakları servis ettiğinde bende bara döndüm ve içerisini izlemeye başladım.
Tavanda, ortadaki pisti aydınlatan 4 adet büyük ışıklandırma sistemi vardı.Kenarlarda ise, masaları aydınlatması için küçük renkli spot lambalar kullanılmıştı.Duvar kenarlarında siyah, mavi masa ve koltuklar vardı.Duvarlarda posterler ve tablolar asılıydı ama ışık yetersiz olunca içeriğini görmek çok zordu.Bar kısmında ise siyah ahşap bir tezgah, siyah uzun tabureler vardı.Tezgahın arkasındaysa duvarın tamamını kaplayan siyah raflar ve aralarında boşluk bırakılmayacak şekilde raflara dizilen ismi daha önce hiç duymadığım marka içkiler vardı.Yerler gri fayanslarla döşeliydi.Bu barın sahibi kimse, siyaha ve tonlarına aşık olmalı yada diğer renklerle bir derdi olmalı.Tabi mavi dışında.
Jack ve William yanımızdan ayrılıp kalabalığa karıştıklarından beri Leo bir şey söylemeye çalışıyor ama ağzında geveleyip duruyordu.
-Hadi Leo.Ne söylemek istiyorsan söyle.
-Oh.Tamam.Ben özür dilerim yani o gece yaptığım şey çok yanlıştı.Yapmamalıydım.Biran sadece kendimi ka…
-Tamam.Sakin ol, önemli değil.Unuttum bile, deyip gülümsedim sözlerim inandırıcı olsun diye.Rahatlayıp derin bir nefes aldı ve bana gülümsedi.
-Ben bi lavaboya gideyim, dediğimde başını sallayıp içkisine geri döndü.
Kalabalığın içinde ilerlediğimde küçük bir koridor girişinde WC tabelasını gördüğümde gerçekten şanslı olduğumun kanısına vardım.Sonunda beyaz bir yer.Lavabo tamamen beyaz ve metal aksesuarlarla dekore edilmişti.Elimi yüzümü yıkayıp çıktım.Kalabalığın içinden geçmeye ç<lışırken bir el belimi kavradı.Yüzümü beni tutan kişiye çevirdiğimde kumral, uzun boylu bir çocukla karşılaştım.Belimi iki eliyle kavrayıp dans etmeye başladı.
-Adım Mike.Senin?
-Grace.
-Selam Grace.Seni izliyordum ve bu gece tek başına çok sıkıldığını gördüm.Seni eğlendirebilirim.
Yeni çocuğa cevap vermek yerine William’ın onu bende uzaklaştırıp
Üstüneçıkmasını ve yumruklarını yüzüne indirmesini bekledim.Tamda böyle oldu.Zaten her seferinde bana yaklaşanları böyle uzaklaştırırdı.Bu hareketini bile özlediğimi fark edip gülümsedim ve gözlerimi devirip canavara dönüşen William’ı izledim.Benim gibi etraftakilerde çember oluşturup izlemeye başladılar.Mike dövülmeye devam ederken, Jack ve Leo ne kadar karşı çıksamda beni eve getirdiler.Neler olduğunu sordumda ise Willam gelmeden konuşamayacakları söylediler.Bende onun gelmesini beklerken yukarı çıkıp üstümü değiştirdim.Aşağıya indiğimde William’ın koltukta sinirli bir şekilde oturduğunu gördüm.Yanına gittiğimde yerinden kalkıp bana sıkıca sarıldı.
-Sen iyi misin?Bir şeyin yok değil mi?
-Sakin ol Will, ben iyiyim, dedim ondan uzaklaşarak.
-Bir daha o çocuk yanına yaklaşırsa yada başka biri hemen bana haber ver.
-Neden?
Evin kapısı açıldığında hepimiz oraya döndük.Uzun boylu Kumral yeşil gözlü bir adam içeri girdi.Arkasından kapıyı çarparak hepimizde göz gezdirdi ve bana baktı.Kaşlarını çatıp sakin adımlarla bana doğru geldi.
-Grace Fallon.Sen misin?
Etrafımda göz gezdirip alaycı bir ifadeyle tekrar karşımdaki adama baktım.
-Buradaki tek kız ben olduğuma göre ve Grace kız ismi olduğuna göre.Evet, benim.
Sanırım canıma susadım.Çünkü kaşlarının daha da çok çatılması ve tıslar gibi konuşması bunu gösteriyordu.
-Şuna da bir bakın.Küçük asimiz espride yapabiliyormuş.