''Seni çok özledim anne'' bu cümlenin sıcaklığı ve şefkatiyle kavrulup durdum. Kollarından hiç ayrılmak istemedim sımsıcak gülümsemesi içinde nefes almak, yuva yapmak, saklanmak istedim. 'Benim minik kızım buradayım artık.'' Kalbim ağızımda atıyordu nasıl bir duyguydu bu? herkesin dilinden düşmeyen aşk denilen şey yoksa bu muydu? Gözlerimi hapseden gözyaşlarımı yanaklarımdan aşağı serbest bırakmak için gözümü yumup sıcaklığına daha çok benliğimi bıraktım. Sırtımdaki baskıyı beynimde yok sayarak huzur diye adlandırdığım onun kollarında biraz daha durmak istedim ama hayatımda benim isteklerim dışında her şey olduğu için bu da gerçekleşmedi. Bunun verdiği sinirle gözlerimi açıp rüya dünyasında kendimi çekip almıştım.Yatağımdan bir hışımla kalkıp beni peri masalımdan uyandıran kişiye sinirimi kusmak için beynimde kelimeleri sıralamışken rüyalarımı süsleyen gözleri görene kadar. Karşımdaydı işte uğruna benliğimi feda ettiğim kadın 'annem' karşımdaydı. Daha ne kadar mümkündü bilmiyorum ama yüzünü ezberlemek için daha da dikkatimi verdim ona. Bunu fark etmiş olacak ki yılların verdiği izler gözleri ile beraber birer birer kırıştı. Aramızda ki yok sayılacak mesafeden mi bilemem ama huzursuzdu hissedebiliyordum onu biraz olsun rahatlatmak için iki adım gerileyip nefes almasına izin verdim ki öylede oldu. Gevşemişti neydim ben onlar için yasak? Hastalık? Hata? Yoksa sadece kızları mı? Beni incelemeyi bırakıp 23 yıldır bana arkadaşlık eden eşyalarıma göz gezdirdi aslında pek incelenecek tarafları yoktu onlarda benim gibi karanlığa hapsolmuş varlıklardı. Sonunda cesaretini toplamış olacak ki derin nefes alarak cümleye başladı ya da ben kendimi kandırıyorum. ''özür dilerim.'' Beynimin içinde cümle yuvarlanıp duruyordu neyden ve kimden özür diliyordu? İnsan bile bile yaptığı şeyden özür diler mi? peki bunun hata olduğu halde bu yanlışı yapar mı?
Ben venessa kendi tabirimle cennet ile cehennem arasında ki yasak meyveyim ya beni yiyip lanetime hapsolur ya da sadece tadımı merak edersin. İşte bu yüzden 23 yıldır başkaların yaşamak diye adlandırdığı bu evde kefalet ödüyorum ne zaman mı bitecek cezam? Ruhum bedenimden ayrıldıktan sonra. Kolumda ki sıcaklığı hissetmenle düşüncelerimden ayrılıp irkildim. Ani hareketimden annem de korkmuş olacak ki pusuya yatmış avını bekleyen hayvan misali hareketlerime odaklanmıştı. '' Her geçen gün daha da kötüye gidiyorsun sesini duymaya bana anne demene sarılmana ihtiyacım var '' Benim yok mu? yalnızlıktan özleminden geberiyorum anne. Diyemedim, bir gün bu beynimi istila eden cümleleri ne zaman kusarım onu bile bilmiyordum. Dudaklarımdan dökülen sadece ''git buradan ve bir daha gelme ne olursa olsun'' olmuştu. Bunları ben söylemedim nefretim dillendirdi nefes almayı unutmuş annemin dolan gözlerine odaklandım işte ölmenin tadını şimdi daha iyi anladım. Ayaklarına kapanıp özür dileyip, gitme diye yalvarmak istedim ama sadece istekti. Yavaş adımlarla odamı terk etti geri gelmesi için dua edip olduğum yerde dakikalarca bekledim yine elime geçen şey yokluktu. Saat kavramını artık unutmuştum kaç saattir elimde fırça tuvale esaretimin vermediği hayallerimi çiziyordum bilmiyorum. Aslında ben birçok şeyi bilmiyordum sırf aşk uğruna bir insan ailesini yuvasını bırakabilir miydi? Ya da bile bile bu yasak aşkın meyvesini yapıp suçsuz birini ateşe atar mıydı? İşte nefretim, kinim aileme bunun içindi. Babam sırf aşk uğruna tarikatına sırtını dönüp her şeyi yok sayıp annemin kollarına gitmişti peki burada benim suçum neydi babamın kızı olmak mı yoksa benliğimde taşıdığım güç mü peki bu güç herkese ilaç oluyorken bana neden zehir oluyordu? Her gün her saat diliminde kafamda dolaşan sadece bu sorular var. Hiçbir zaman normal bir genç kızı olmadım olamayacağım da. Bu tarikatın kanını taşıdıkça bu güç bende oldukça asla normal olamayacağım. Aşk denilen duygu gerçekten onca şeye değer mi? Arlandıramadım kafamda onca düşünce var ki bu halimden sıkıldığımdan mı ne kendimi odamdan dışarı atıp bahçeye çıktım yağmur yağıyordu ya da bulutlar gözyaşlarını kirlerimizden arınmak için bize hediye ediyordur. Adımlarımı hızlandırıp bahçenin ortasına geçip oturdum kısa süre sonra ıpıslak olmuştum kapıda ki korumalar her biri yağmurdan korunmak için etrafa dağılmıştı '' venessa içeri geç hasta olacaksın' 'Margaret'in dediği şeyi beynim idrak ettikten sonra kahkaha atmadan edemedim o da bunu fark etmiş olacak ki mahcupça gülümsedi bana hediye edilen mi yoksa ceza olarak verilen mi desem artık her neyse güçlerim varken ne bana ne de sözde tarikatıma zarar gelmezdi bunun rahatlığıyla biraz daha durdum bahçede. Yağmur arkasında harika bir gökkuşağı izi bırakmıştı güneş tenimi yakıp geçiyordu arkamda ki kıpırtıyla gözlerimi güzel görüntüden alıp sesin sahibini bulmak için etrafıma baktım büyük ihtimalle korumalardan biridir deyip üstünde durmadım
Odama geçmek için ayaklarımı hareketlendirdim. Ve işte yine dünyamın kapısını açıp girecektim odamın kapısını açıp içeri geçmek için alan açtım kendime fakat gördüğüm şeyle donup kaldım odamda ki kamera kırılmıştı ve daha garibi her yer beyaz gülle kaplıydı yatağıma doğru ilerledim yastığımın kenarında ki notu fark ettim etrafıma bir kez daha bakıp notu hızlıca alıp okudum ''kefaletine beyaz güllerle dahil olacağım bekle beni ''. Neydi bu şimdi kapımı kapatıp etrafı hızlıca topladım banyoya geçip poşet aramaya başladım yok etmem lazımdı bunları boşu boşuna annemleri telaşlandırıp ortalığı ayağa kaldırma gibi bir düşüncem yoktu. Aradığım şeyi bulduktan sonra gülleri kavrayıp poşete tıkıştırdım içinden bir tane almadan edemedim. Burnuma götürüp kokusunu çekebildiğim kadar çektim. Peki kimdendi bunlar o not neyin nesiydi daha önemlisi odama varana kadar izleniyorken nasıl cesaret edip böyle bir şeye kalkıştı. Daha fazla gecikmeden poşeti kavrayıp hızlıca kimseye görünmeden bahçe çöpüne atıp etrafıma bu kez daha dikkatli baktım. Aslında büyük çitlerden çok fazla bir şey göremiyordum bir süre daha baktıktan sonra pes edip odama gitmek için hareket ettim daha sonra Margaret ortalıkta olmadığını fark edip yönümü onun odasına doğru çevirdim yavaşça odasını kapısını açtıktan sonra gözlerim yorgun bedeniyle buluştu yavaş ve sessiz adımlarla yattığı yatağa yaklaştım yine aynı titizlikle üstünü örtüp odana çıktım. Bana ait olan gülü elime alıp odama doğru yol aldım. Uzun zamandır hatta ilk diyebilirim böyle bir hediye alıyordum. Bunun mutluluğumu yoksa endişesi mi bilmiyorum ama içimde garip bir his vardı notu saklamadığım aklıma gelince bir hışımla odaya girip odayı gözlerimle aradım. Fakat aradığım hiçbir yerde yoktu en son çare çöpe bakmaktı koşar adımlarla merdivenlerden inip bahçeye yöneldim yolumun kesilmesiyle dengemi son anda düzeltip karşımda ki korumaya baktım. Zaman kaybedemezdim o sormadan cevap verdim. 'bahçeye çıkacağım çekil önümden'' sözümü ikiletmeden çekilmişti. Bahçede ki birkaç korumanında görüş alanına girince dikkatlerini bana verdiler sanki geziyormuşum izlemini verip birkaç dakika etrafta öyle boş boş dolaştım. Çöpe yaklaşınca etrafıma baktım bana sabitlenen gözler yok olmuştu hızlıca poşeti bulup içini açtım gördüğüm şeyle bugün ikinci şokumu yaşıyordum beyaz güller yerini kırmızı güller almıştı ve yine not vardı. Hızlıca açtım ''ölüm meleğim benim'' Artık şunu çok iyi biliyordum ki bu yalnızlığım içinde tek kişi değildim ya oraya hapsolacaktım ya da oradan kaçacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ODİN'NİN DÜĞÜMÜ
FantasyYaşamak ve ölüm kavramını herkese öğretildi peki hakkettikleri gibi yaşatıldı mı insanlara? Ya da ben bu kavramı yaşıyor muyum yoksa her gün ölüyor muyum? Her geçen gün aldığım nefese daha fazla hesap sorar oldum peki buna hakkım var mı? Yaşamaya bi...