Çatı katım evimin en güzel köşesi olabilirdi. Tavandaki camdan yağmur damlalarının sert dokunuşlarıyla ruhum adeta kıpır kıpır oluyordu. Uzunca bir süre seyrettim, Brian'ın içeri girmesiyle hızlıca yerimden doğruldum.
"Akşam yemeğinde sofraya gelme, şimdi hemen şu anda sofrayı hazırlamama yardım et. "diyerek bağırdı.
Bir şey söylemeden ona eşlik ettim. Mutfağa doğru ilerlerken gördüğüm manzara karşısında hayrete düştüm çünkü sofrayı mükemmel bir şekilde hazırlamışlardı. Brian başımı okşayarak gülümsedi. "Bu gece misafirimiz var... seni evlatlık almaya gelecekler o yüzden güzel bir karşılama yapmalıyız değil mi ?"
Brian'ın söylediği cümlelerin içinde anlam aramak dünya üzerinde olan en büyük saçmalık olabilirdi. Kafasına vurdum. Evet, elimin ayarını tutturamayıp biraz sert vurmuş olabilirdim. O da bana vurmaya yeltenirken hızlıca Henry'in yanına kaçtım. O beni arkasında saklarken Brian vurmak için debeleniyordu. Abim ise beni arkasında korurken bir anda öne attı. O kahkahalara boğulurken yemiş olduğum ihanet karşısında şaşkına düştüm ve var gücümle bodrum kata koşmaya başladım.
"Bekle beni küçük fare, sana ödeteceğim. "
Brian'ın lafı beni o kadar korkutmuştu ki ne yapacağımı şaşırmıştım.
"Kedilerden korkan sen fare avına mı çıktın? " diyerek güldüm. Hızlı şekilde merdivenlerden inerek bodrumun kapısını açtım ve içeri girer girmez kilitledim. Brian kapıyı yumrukluyordu. "Kedicik fareyi yakalayamadı."
"Kapıyı aç, seni yemeyeceğim."diyerek gülmeye başladı.
"Bir aslan miyav dedi." İlkokuldaki öğretmenimizin öğrettiği şarkıyı ezberimizde tutmamız gerçekten taktire şayandı.
"Minik fare kükredi."diyerek şarkıyı devam ettirdi.
"Fareden korktu kedi, kedi pırr uçu verdi." Bu ses abimin sesiydi.
"Abi kimin tarafındasın, anlamadım gitti. " Brian gülünce abim de aynı şekilde gülmüştü.
"Tabii ki Mira'nın tarafındayım. Mira hadi abicim, Brian sana elini kaldıramaz çıkta yemek yiyelim."
Abimin gülüşü beni tedirgin etmişti. Balkanlar'da çıkan savaşta ihanet sonucunda ağır yaralanan Mira, yarabandı bulmakta zorlandı. Bugünden sonra çıkacak haber başlığı tam da bu şekilde olmalıydı. Brian'ın sesi soluğunun çıkmaması tezimi doğrular şekildeydi. Olacaklardan sorumlu değildim sinsi bir gülüşle kapıyı açtım. Karşımda duran abim, ellerini açmış sarılmam için bekliyordu. Bir evde kimse mi akıllı olmazdı. Sorgulamayı bırakıp sarıldım. Elini omzuma koydu ve birlikte merdivenlerden çıkarken sordum.
"Kedi pırr diye uçtu mu?"
Kafasını hayır anlamında sallayarak sırıttı."Yalan mı tuhaf mı, yoksa inanmadın mı?"
Merdivenin eşiğinde bizi bekleyen Brian'ı görmemle ne yapacağımı şaşırdım. Elinde tuttuğu su balonunu görünce artık savaşın ortasında olduğumu biliyordum. Eğer acilen harekete geçmezsem güzel saçlarım onun su balonu diye içine koyduğu absürt şeylerle mahvolucaktı. Bileklerinden tuttum. Kafamın içindeki tilkileri yeri geldiğinde o kadar güzel kullanıyordum ki.
"Hera'nın Zeus 'u sevmesi gibi seviyorum seni. O el birdaha kalkmayacak sana. " diyerek elinden öptüm. Brian şaşkınca bana bakıyordu. Abimim alttan alttan güldüğünü Brian'ın da acısının debreştiğini hissetmiştim. Sonuçta eski Zeus ve Hera isimlerini bi zamanlar sevgilisiyle birlikte nüfuslarına geçirmişlerdi. Ama asıl hikayeyi benden başka kimse bilmiyordu.