Ve ben büyük bir belaya bulaşmıştım. Kapıyı açmakla açmamak arasında kalsamda öğrendiğim gerçekle kapıyı açmama kararı aldım. Arda'nın yanına tekrar oturduğumda derse başladım ama aklım o silah sesine takılı kalmıştı. Birini mi öldürmüşlerdi? Belinde silah ile gezen adamların çevremde olduğunu bilmek bile korkutuyordu beni.
3 ya da 4 saat sonra Nurgül sınıfa gelip dersin bittiğini ve Arda'yı babasının beklediğini söylediğinde kaldığımız yeri unutmamak için kitabın arasına kalem koyup ayaklandım. Arda da kalemliğini topladıktan sonra eşyalarını sıranın altına koydu ve ayağa kalktı. Nurgül önden biz arkasından ilerledik ve kapıdan çıktık. Bir an için koridordaki diğer kapılar tekrar dikkatimi çekti ve Nurgül'e sormaya karar verdim. "Nurgül, şey..." Nurgül dönüp bana baktığında masum bir yüz ifadesiyle birlikte elimle ilerideki kapıları işaret ederek sordum. "O kapılar nereye çıkıyor? " Birkaç saniye bana baktıktan sonra önüne döndü ve yürümeye devam ederken cevap verdi. "Bu bizi ilgilendirmez değil mi? Oraya yaklaşma, görürlerse kötü olur." Peşinden gitmeye devam ederek konuştum. "Haklısın. Peki bu sınıfın içerisindeki kitaplardan ödünç alabilir miyim? Ya da sınıfa ders saatleri dışında gelebilir miyim? Çok fazla kitap var ve burayı çok sevdim." Gerçekten de çok sevmiştim fakat sadece laf olsun diye konuşuyordum. Aklımdaki tek şey o kapıların ardında ne olduğuydu ve bunu öğrenecektim. Giriş kata vardığımızda Arda salona babasının yanına, Nurgül mutfağa gitti. Ben de hemen odama çıktım. Kendimi yatağa attığımda ayakkabılarımın ne kadar acıttığını fark ettim ve ayakkabılarımı çıkardım. Çevreye bakınırken daha önce fark etmediğim bişey fark ettim. Bir balkon... Odamın bir balkonu vardı ve ben bunu şimdi fark ediyordum. Balkona çıkmaya ne zaman karar verdim bilmiyorum ama ayaklarım beni balkona kadar götürmüşlerdi bile. Ayaklarım çıplak olduğundan balkonun mermerine bastığım an soğuktan irkildim fakat bu önemli değildi çünkü böyle bir manzaraya bir daha rastlarmayabilirdim. Deniz ayaklarımın altındaydı resmen. Dikkatimi bir erkek sesi çekti. Kaan'ın sesi... Hemen yan balkonda telefonla konuşuyordu ve beni fark etmemişti. Hareket etmeden konuşmalarını dinlemeye başladım.
" Eğer bunu yaparsan pişman ederim seni."
" Yerinde olsam aklımı kullanıp vazgeçerdim. Malum, bu devirde hayatta kalmak çok zor."
Söyledikleri kanımın donmasına sebep olmuştu. Kaan'ın da bu işin içinde olduğunu hiç düşünmemiştim. Az önce birin açıkça öldürmekle tehdit etmişti. Kaan'ın bir katil olma ihtimalini düşündüğümde hissettiğim hayal kırıklığı canımın yanmasına sebep olmuştu. Kaan böyle biri olamazdı. Balkon korkuluğuna oturup düşünmeye başladım. Kaan'ın hala telefonla konuştuğunu duyabiliyordum fakat ne konuştuklarını dinlemiyordum. Daha fazla hayal kırıklığını kaldıramayabilirdim. Gözlerimi kapatıp denizin ve rüzgarın sesini dinlemeye başladım. Bu huzur her şeye bedeldi aslında. Sadece birkaç ay dedim içimden. Birkaç ay sonra kurtulacağım buradan. Aslında buradan kurtulmayı isteyip istemediğimi de bilmiyordum. Kafam fazlasıyla karışıktı. Düşünürken adımı duymam ile gözlerimi açmam bir oldu. "Güneş." Gözlerimi açar açmaz yan balkondaki Kaan'la göz göze geldim. Hafif bir tebessümle bana bakıyordu. Konuşmak için ağzımı açtığım sırada beni susturacak o kelimeyi söyledi. "Güzelsin." ağzım açık bir şekilde ona bakarken sıcakladığımı hissettim. Ne demeliydim? Teşekkür mü etmeliydim yoksa susmalı mıydım? İkisini de boşverip ilk aklıma gelen ve cevabını çok merak ettiğim o soruyu sordum. "Daha önce birini öldürdün mü? " Sorum karşısında bir an afalladı. Gözlerimi ondan ayırıp denize diktim ve kollarımı göğsümde birleştirdim. "Ya da şöyle sorayım. Şimdiye kadar kaç kişiyi öldürdün?" Bir süre geçen sessizlikten sonra konuştu. "Ben kimseyi öldürmedim." Yutkunup gözlerimi kapattım. Bu cevap benim içimi rahatlatmıştı, hiç değilse Kaan bir katil değildi. Bu sefer soru soran taraf o oldu. "Nerden biliyorsun?" Derin bir nefes alıp cevapladım. "Bağdaştırmak zor olmadı."Anladığını ifade edercesine başını olumlu anlamda salladı. Yaklaşık yarım saat sessizliğin ardından konuşan taraf o oldu. Normalde ben konuşurdum fakat kafam o kadar karışıktı ki yalnızca sessizliğe ihtiyacım vardı. "Bütün gün dışarıyı mı izleyeceksin?" Kafamı olumlu anlamda sallayıp yanıtladım. "Yapabilecek başka bir şeyim yok." Ona bakmasamda onun bana baktığını fark etmiştim. Yine de dönüp bakmamayı tercih ettim. "Dilediğin zaman dışarı çıkabileceğini biliyorsun değil mi?" Ciddi olup olmadığını anlamak istercesine ona baktım. "Sahiden mi?" Kafasını olumlu anlamda salladığında en içten gülümsememle ona baktım. "Teşekkür ederim." Kaşlarını çattığında sebebini anlayamamıştım. "Teşekkür etmeni gerektirecek bir durum yok. Sen bizim esirimiz değilsin Güneş, burada da zorla tutulmuyorsun. Kendi isteğinle geldin. Burada zorla tutuluyormuş gibi davranmayı bırak. İşinin gereğini yaptığın sürece özgürsün." Haklıydı, ben burada özgürdüm. Kendi isteğimle geldiğim gibi kendi isteğimle de gidebilirdim. Onun bu ciddi ifadesine ve konuşmasına rağmen gülümsememi bozmayıp denizi izlemeye devam ettim. Bir süre sonra hiçbir şey söylemeden içeri girdiğinde gülümsememi bozmamaya çalışsam da yapamadım. İnsan bir gidiyorum der. Tekrar gözlerimi kapatıp denizi ve rüzgarı dinlemeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Güneş
AdventureTek isteği kardeşine iyi bir hayat verebilmek olan bir kız, Güneş. Tek isteği kardeşinin mutlu olması olan bir çocuk, Kaan. Kaan, hem Kaan'ın kardeşi hem de kendi kardeşi için yeni bir hayata başlayan Güneş'e intikam yemini ettirebilir mi? Peki onu...