Bölüm şarkısı:
Three Days Grace - anonymous
...Mosmor bir ten, kızarık gözler, dağılmış saç ve dövülmekten mahvolmuş bir beden.
Aynada görünen yansıma tam olarak buydu.
Oysa ben o aynada, acıdan kısılmış gözlerin arkasına saklanan cılız mutluluğu, patlamış dudak da ki neşeli tebbesümü. İçinde, birazdan ölecek olmanın şenliğini yaşayan adamı görüyordum.Elimi kaldırıp yanağıma dokundum. Dudaklarımdan ufak bir kıkırtı döküldü. Belki 10 dakika belki de daha az bir süre sonra her gün bu iğrenç suratı görmek zorunda kalmayacaktım.
İnsanların bakıp yüzünü buruşturduğu bu çirkin yaralar sadece ölü beedendeki izlere dönüşeceklerdi. Uzun zaman sonra derince rahat bir nefes çektim içime. Geri bırakırken kafamı az önce kendime baktığım aynaya yaslayıp gelen huzurlu dürtüyle kahkaha atmaya başladım.
Bugün çok mutluydum. Hatta en neşeli günümü bugün ilan ediyorum.
Kahkahalarım derinleşirken küçük odamda ki iç karartıcı kirli duvarlara parmak uçalarımı sürte sürte yatağıma gittim. Komidinimin çekmecesini aralayarak koyduğum falçatayı çıkardım.
Kahkahalarım ufala ufala yalnızca küçük bir tebessüme dönüşmüştü.Falçatayı ağzıma yaklaştırarak açtım ve tatlı bulduğum bir öpücük kondurdum. Tek hazinemdi o benim. Kurtuluşa gidebileceğim altın kaplama bir anahtar.
Keskin ucunu hafifçe yüzüme sürttüm. Çenemde hissettiğim acı gözlerimi doldurdu ama umursamadım. Boynuma doğru akan sıcaklık içimin rahatlamasına sebep olurken yavaşca geri çekip hızlı adımlarla çıktım odadan. Kutu gibi olan evimde iki adımlık olan oturma odasına gidip nefret ettiğim kahverengi koltuğa oturdum.
Birazdan her tarafında kan lekeleri olacağını görebiliyordum. Heyecanla alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Yaşadığım hayata uygun olarak siktiri boktan bir şekilde ölecektim. Ama umrumda bile değildi. Sonuçta kurtuluş ayaklarımın ucundayken basit şeyleri umursayamazdım.
Falçatayı bileğime dayayıp oturduğum tekli koltukta kafamı geriye attım. Zaten neredeyse tamamı yara bere dolu olan kolumu gene çizmeye başladım. En azından son rahatlamalırımı yaşamalıydım.
Hisettiğim keskin acı göz kapaklarımı sertçe sıkmama neden oldu. Akan göz yaşıyla genişçe gülümsedim. Dediğim gibi boktan bir hayata göre geberip gitmeden önce ağlamak da tam benlikti.
Kararlılıkla titrek bir nefes verdim. Korku hissi bedenimde sinsice cirit atarken kafamı iki yana salladım.
"Karanlıkta kaybolsam, cehennemde cayır cayır yansam bile şuankinden daha kötü olamaz."Jilet kadar keskin başını damarlarımın arasına sabitleyip gözlerimi açtım ve yapacağım şeye diktim. Tam bastırmaya başlamışken kapının kırılacak kadar sert çalınmasıyla tedirgince irkildim yerimden.
Bedenimi hafif bir titreme sararken göz bebeklerim delirmiş gibi haraket ediyordu. Kim gelmişti?
Kapıyı açamazdım. Eğer açarsam gene ertelenecekti. Bir gün daha yaşamak zorunda kalacaktım.
Duymamazlıktan gelerek önüme döndüm. Tekrar bastıracakken kapıyı zorlayan kişinin bağırmasıyla dondum."Can! İçeride misin amına koduğum aç lan kapıyı?! Ulan götümden kal alacaklar yalvarırım aç şunu."
"CAN!"
Can, abimin adıydı. Bağıran adam ise arslan. Abimin çocukluk arkadaşı.
Yerimden kalkıp falçatayı sertçe koltuğa fırlattım. Kapıya gidip askılıkta duran bol kapüşonlu hırkamı üzerime geçirip sertçe açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİTOST▪︎BoyxBoy
Teen FictionLitost; bir kişinin kendi perişanlığını görerek aniden acı çekmeye başladığı durum. Eşcinsel bir kurgudur.