Bölüm 3
Bölüm şarkısı: Manuş Baba İki Gözümün Çiçeği
Bazen durup düşünüyorum da bunca çabamız niye? Mesela niye siz her sabah erkenden kalkıp işe gitmek zorundasınız? Ya da ben niye üniversite sınavına hazırlanmak zorundayım. Akışına bıraksak? Olmaz mı öyle? Olmaz. Niye olmaz? Ne derdimiz var da bunca zorluğa göğüs germek için mücadele ediyoruz? Ben size söyleyeyim niye olduğunu. Hayal diye bir kelime vardır bilir misiniz? Hepimiz hayal kurarız. Kimimiz iyi bir eş ister, kimimiz iyi bir meslek, kimimiz huzurlu bir hayat, kimimiz sağlık. Aslında hepimizin istekleri aynı kapıya çıkar, mutluluğa. Yanında mutlu olduğumuz bir eşimiz varsa, mutlu olduğumuz işi yapıyorsak, huzurlu bir hayat yaşıyorsak, sağlıklı bir hayatımız varsa bizden mutlusu var mıdır şu dünyada soruyorum size.
İşte bundan dolayı bu kadar mücadele, bunca acı, bunca gözyaşı. Aslında hepsi mutluluk için yaptığımız eylemlerin. Yani başka biri için değil, kendimiz için yapıyoruz ne yapıyorsak. Yani, pes etmek bize yakışmaz. Pes etmek demek ben bu hayallere layık değilim demektir.
Üniversite sınavına 2 hafta kalmıştı. Artık son tekrarlara başlamıştım. Hayali bir gözlerimi dolduruyordu, kalbimi hızlandırıyordu. Kitabıma son kez "Ich liebe dich (Almanca- Seni seviyorum.)" yazıp kitabımı kapattım. 6 saat çalışmıştım, bugünlük bu kadar yeterdi.
Aşağı inip akşam yemeğine oturdum. Saatin nasıl geçtiğini anlamamıştım, yemeğe ancak yetişebilmiştim.
"Nasıl gidiyor son hazırlıklar?"
Bora Abi'ye bakıp lokmamı aceleyle yuttum. "Güzel gidiyor, son tekrarlara başladım. 1 haftalık bir program yaptım, son hafta da dinleneceğim."
"İyi bakalım. Ben eminim senden, emeklerinin karşılığını alacaksın."
Bora Abi'ye teşekkür anlamında ufak bir tebessüm yolladım. Nehir bana kıskançlık dolu gözlerle bakıyordu. Geçen sene sınava girmişti fakat istediği sıralamanın yanından bile geçememişti. Sonuç itibariyle baba parası yiyip alışveriş yapmak tatlı gelmişti. Hay canına yandığımın adaleti, bana mıydı zorun?
Yemeğimi hızlıca bitirip odama döndüm. İştah falan bırakmamıştı Nehir'in bakışları. Masamı toparlayıp yatağıma geçtim. Son zamanlarda kitap okumayı iyice alışkanlık haline getirmiştim. Yapılan bir araştırmaya göre kitap okumak stresi büyük ölçüde azaltıyordu. Bende bu amaçla okumaya başlamıştım ama bir kere okumanın tadına varılınca bir daha bırakılamıyordu.
Aniden Beril'i özlediğimi hissettim. Ne de çok kitap okuyordu. O imkansızlıkta bile bir şekilde para biriktirip kitap alırdı. Kocaman bir kütüphane oluşturmuştu kendine. En büyük hayallerinden biridir, kendi evi olunca kocaman bir kitaplığı olsun ister. Ben de söz vermiştim ona, eğer bir gün hayalini gerçekleştirirse hediye olarak kitap alacaktım. Okumak bir yandan da bu yüzden iyi oluyordu. Kardeşim dediğim insana hediyenin de en güzelini almak istiyordum.
Telefonum çalınca kapattığım gözlerimi araladım. Yine hayallere dalmıştım.
"Napıyorsun canım?"
"Kitap okuyordum. Sen nasılsın neler yapıyorsun?"
"İyi bende. Sınava az kaldı, dirsek çürütüyorum masada. Yarın işin yoksa buluşalım mı?"
"Benim için sıkıntı yok da yarın izin günün değil ki. Nasıl çıkacaksın?"
"Sen takılma oraya. Her zaman ki yerde buluşuyoruz yarın 9'da?"
"Tamamdır. Görüşürüz dikkat et kendine."
"Sende, öpüyorum. Görüşürüz."
Beril'le buluşmak bana fazlasıyla iyi gelecekti. İster istemez sınav için heyecanla karışık bir stres vardı üstümde. Her ne kadar kendimi sakin tutmaya gayret etsem de insanın çabası da bir yere kadardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Onu Kaybedemem
Teen FictionTamamlandı. Çisil'in bir ailesi olsaydı belki de Çisil bu kadar güçlü olmak zorunda kalmayacaktı. Yaşıtları gibi okuluna gidecekti, mutlu olacaktı. En büyük derdi sınavlardan geçmek olurdu belki de. Ama hayat herkese adil davranmaz değil mi? Siz pl...