Şaşkın bakışlarımı, onun güzelliğinden çekemiyordum.
Giydiği koyu lacivert kot pantolon, siyah deri ceketi, siyah atkısı, koyu yeşil kazağı ve lacivert, pahalı ayakkabılarıyla Araz Boran yine mükemmelliğini sürdürüyordu. Elleri cebindeydi ve dik, geniş omuzları attığı her adımda usulca sırayla öne çıkıyordu. Saçları hafifçe alnına dökülmüştü ve kirli sakalıyla daha erkeksiydi.
Ve git gide bana doğru yaklaşıyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak transının etkisinden çıkıp, hiçbir şeyden haberi olmayan arkadaşlarıma odaklandım. Hazan, ayrıntıyı yakalamıştı ve bana soran, şüpheci gözlerle bakıyordu. Kaşlarımı zavallıca çatıp ona çaresiz bir surat ifadesi gönderdim, Araz birden önümde dikilerek bu göz kontağına bir son verdi. Tanıdık, insanı sarhoş eden kokusu burnumdan usulca sızarak benliğimde bir sarsıntıya sebep oldu.
Kafamı kaldırıp ona baktım, bu sırada gözleri yanından ayrılan arkadaşına kaydı. Arkadaşına baktım, Araz'dan sadece biraz kısaydı ve o da esmerdi. Oturaklı bir insan olduğunu nasıl anlamıştım bilmiyordum ama Araz'a olan bakışından, gözlerinin bana hiç değmeyişinden ve yürüyüşünden böyle bir hisse kapılmıştım. Aslında bunda biraz da Araz etkisi de vardı, onu boş ve laubali insanlarla takılırken düşünemiyordum. Hafif bir baş işareti yaparak içeride olduğunu belirtti ve içeri girdi.
Gözlerimi tekrar Araz'a çevirdiğimde çoktandır bana baktığını fark ettim, pekala, ne diyecektim?
Bana sonsuzluk gibi gelen saniyeler içerisinde öylece birbirimize baktık, gözlerinin koyuluğu beni yine boğuyordu.
Bizim kızların cıvıltılı sesi ortamın gergin sessizliğini parçalayarak yok etti. Şükürler olsun.
"Buğçe!"
"Kızım sen yine mi uzadın ya?"
Tek konuşmayan Hazan'dı çünkü biraz ötede durmuş dik dik Araz'a bakıyordu. Üzerimdeki şaşkınlığı atamamıştım ve içimden sürekli olarak kızların Araz'ın kim olduğunu sormamaları için dua ediyordum. Olanları, onlara rahatlıkla anlatabilirdim fakat böylesine kalabalıkken, cafe gibi ortamlarda verecekleri tepkilerden dolayı bir şey söyleyemezdim. Hiç çekinmeden Araz'ın üzerine, onu öldürmek için atlayabilme potansiyelleri vardı.
Kafamda oluşan kaos senaryolarının perdelerini kapatarak bir son verdim ve kızlara sımsıkı sarıldım. Araz şu an benim için görünmez adam karakterini canlandırıyordu ve bu, açıkcası, benim için en huzurlu yöntemdi.
Her ne kadar varlığını iliklerime kadar hissediyor olsam da.
Kızlar sırayla bana sarıldıktan sonra hepsi teker teker Araz'a bakmaya başladı. Bir bana, bir Araz'a kayan bakışlar bende bir adrenalin yükselmesine sebep oluyordu ve şimdiden yüzüme basan ateşi hissedebiliyordum. Yanaklarım alev alevdi, kızlara baktım. Güzel yüzlerine oturan şaşkın ifadeye soran bakışları eklendi. Ela dayanamayıp sordu, "Bu kim?"
Bu? Araz'ın buna sinir olduğunu görebilmiştim, bakışlarına oturan koyuluk direnmeyi bırakıp kendini karanlığa teslim etti. Buna rağmen bana bakmaya devam ediyordu, derin bir nefes aldım, "B-Bu Araz."
Zorla gülümseyerek Araz'a tip tip baktım, neden gitmiyordu ki? Araz kızgın bakışlarını üzerimden çekip Ela'ya yöneltti, ardından elini uzattı, "Araz Boran, Buğçe'nin okuldan arkadaşıyım." O kadar kibar konuşmuştu ki şimdi düşüp bayılabilirdim. Şaşkınlıkla açılan gözlerim Ela'nın rahatlamış yüz ifadesine kaydı. "Ela, Buğçe'nin lise sondan arkadaşlarıyız biz."
Ardından elini Irmak'a uzattı, Irmak soğuk ve mesafeli bir biçimde elini uzattı. "Irmak." Resmi bir biçimde gülümsedi Araz'a, yaşadığım stresten dolayı düşüp bayılacaktım. Araz elini, bir seri katil gibi ifadeye bürünen Hazan'a uzattı. Hazan önce eline, ardından Araz'ın yüzüne baktı; bakışmaya oturan soğuk savaşı görebilmiştim. Hazan bıkkınlıkla elini uzatıp sert bir şekilde ismini söyledi, "Hazan. Senin kim olduğunu biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR TANESİ
Genç Kurgu#Seslendirilmiş tanıtım ilk bölümde mevcuttur. ~ Başınıza gelebilecek şeylerin en uç noktasıdır insanlar. Öfkenin, aşkın, nefretin, kıskançlığın, acının... Canım bir kere yandı mı, kendimi hep kaçarken buluyordum. Nefes nefese kaldığımda isyan eden...