"Bize anlat. Hepsini hatırlamak zorunda değilsin. Sadece anlat kelebeğim."
Aklıma gelen şeylerle tek başıma uğraşmamı istemiyorlardı.
"Küçük, ben hep dinlerim seni. Ama eğer profesyonel yardım almak istersen, en iyisini yapacağım tamam mı?"
"Hayır." dedim hızla. Bunları onlardan başka kimse bilsin istemiyordum.
"İstemediğin hiçbir şey olmayacak." dedi Sude elimi tutarken.
"İstemediğin bir şeyin yapılmasına izin vermeyeceğim kuzen. Ne zaman hazır hissedersen başla."
Çınar gitmiş, grup sarılmamız bitmişti. Sıra gerçeklerdeydi.
"Size anlatamamıştım."
Gözümün içine bakıyorlardı.
"Annemin doğum gününden iki gün sonra, hastalanıp hastanede yattığım ve eve geldiğimde kustuğum gün."
Durdum ve devam ettim.
"25 Şubat, 2019."
Tarihler çok önemliydi. Günlerin, saatlerin, ayların ve yılların geçmediği zamanlarda, zaman kavramı çok önemliydi. Nefes alamadığınızı hissettiğinizde, isminizi unutacak dereceye geldiğinizde, sizden annenizi unutmanız istendiğinde zaman o kadar önemliydi ki. Dakikaları bırakın saniyeleri saymak için çırpınmaya başlardınız. Çocukluğunuzdan kaçıp, inandığınız yalanları görmeye başladığınızda, o pembe dünyanız birden toz bulutu olduğunda çektiğiniz acının, düşündüğünüz insanların veya kurduğunuz cümlelerin hiçbir anlamı kalmıyordu.
Zaman neydi biliyor musunuz?
Zaman hatırlamaktı.
Zaman acıydı.
Zaman kaybolup bulunamamak, geçmişinizle boğuşmaktı.
Ve geçmişimdeki çocukluğum beni anılarımla birlikte boğmuştu.
"Babamı yıllar sonra ilk defa gördüğüm gün. Bana acı çektiren anonimin o olduğunu öğrendiğim gün."
Bana acı çektirmişti evet. Çok. Beni çocukluğumla boğuşturup sonra da diri diri ateşe atmıştı. Siz hiç 6-7 yaşındaki bir kızın babasından nefret ettiğini gördünüz mü? Annesine çektirdikleri yüzünden minicik bedeniyle babasını kovmaya çalıştığını peki? Ben gördüm. Babasıyla boğuşmaya çalışan minicik bedenli kız benim. Ben Miray. Evet. Unutturmaya çalıştırdıkları ismim bu. Benim adım Miray Kara. Ben artık deniz olan annemin kollarına vurup acı verdikten sonra kavuşan küçük dalgasıyım. Anıl'ın küçüğü, Yasemin'in kelebeğiyim.
"Anonim?" dedi Sude sesine karışan şaşkınlıkla.
"Sana gizli gizli mi yaklaştı o orospu çocuğu?"
Gülümsedim. Ama bu gülümseme mutluluk değil, acı taşıyordu.
"Bir tek bana değil."
Sesimdeki titreme artarken Anıl'ın öfkesi, Yasemin'in anlayışı, Sude'nin şaşkınlığı, Emir'in de aynı Anıl gibi yerinde duramaması değişmiyordu. Ne değişirdi ki? Onlardan ayrı kalmak zorunda kalmıştım. 2 yıl 3 ay. Babam yüzünden. 2 ay. Çınar yüzünden. Korkularım yüzünden. Kendimi ayakta tutamayışım ve güçlü olmadığım yüzünden. Onlarsız 854 gün. Yalnız olduğumu eksik olduğum 854 gün. Yapayalnız 854 gün.
"Neden anlatmadın küçük? En azından bana. Ne zamandır benden bir şeyler saklıyorsun ki sen?"
Ağzımdan cümlelerim istemsizce dökülüyordu. Teslim olmuştum.