Başımdan aşağı kaynar sular inmişti adeta. Benim aşk mektubum şu an bir başkasının elindeydi, benimle daha 20 dakika önce konuşmuştu. O kadar uzağa gidemez diye düşünmüştüm, Rusya'nın evi bana aşağı yukarı yakın olduğundan pek endişelenmemiştim ama bu mektubu okumadığı anlamına gelmiyordu. Yunanistana hızlı bir görüşünüzden sonra, hızlı adımlar ile Rusya'nın evine doğru gittim.
Hızlı adımlarım yavaşça koşmaya dönmüştü, nefessizlik içinde bir o kadar da korku içindeydim. Evine vardığımda kapının önünde çantasını karıştırıyordu, yanına doğru hızlıca koşup, sertçe çantasını kapmıştım. Rusya sakinliğini koruyup her zaman ki tavırı ile konuştu.
Rusya: Türkiye, burada ne yapıyorsun?
Türkiye: Ah hiç bir şey! Sadece şuradan bana ait olanı alacağım.
Rusya: Benim çantamda sana ait olan ne olabilir?
Mektubu elime aldığımda sinirlenmiştim, mektup buruşmuştu. Sanki açınıp okunmuş ardından da kapanmış gibiydi.
Rusya'nın gözünden:
Türkiye çantamdan toz pembesi renginde bir zarf çıkartıp, bana bakıyordu. Sinirli olduğu her hâlinden anlaşılırdı ki mektubu elinin içinde buruşturmuştu. Bana doğru hızlı adımlar ile yaklaşarak aniden göğüsüme bir darbe vurmuştu. Türkiyeye şaşkın gözler ile bakıp ona "Ne kastediyorsun?" Diye sordum. Türkiye yüzünü elleri ile gizliyordu, ellerini yumruk yapıp göğüsüme bir kaç darbe daha vurmaya başlamıştı. Perişan gibiydi, kollarından tutarak ona "Ne oldu?" Diye sordum. Türkiyenin gözlerinde ki birikmiş hafif gözyaşı taneleri.. Onları asla görmezden gelemezdim, utandığı her halinden belli oluyordu.
Türkiye'nin bileklerini bırakıp omuzlarını tuttum. Gözlerine bakarak,
Rusya: Çocukken de böyleydin Турция.
Türkiye: Ne?
Rusya: Çocukken de çok utangaçtın, her zaman ilk adımı benim atmam gerekirdi.
Türkiye: bu aynı şey değil!
Rusya: Gözyaşlarını sil, seni içeriye davet ediyorum. Bu konu hakkında bir şey bilmeyi hak ediyorum.
Türkiye gözlerinde ki yaşları silerek, tebessüm ile sıcak bir gülümseme ile karşılık verdi.
İçeriye geçtiğimizde büyük evimizde ne bir ses, ne de bir seda vardı. Ukrayna Türkiyeyi gördüğü an, hemen eline yapışmıştı. "Hoşgeldin Туреччина!"
Uykusuz, baygın gözlerimi aralayıp yavaşça bir yandan Türkiyeye odamı işaret ediyor bir yandan önderlik ediyordum. Ukrayna Türkiye'nin kolunu bırakıp ufak bir görüşürüz ile mutfağa gitmişti.
Odama geldiğimizde, Türkiye birden kendini oturur pozisyonda yatağıma atmıştı. Bacaklarını birbirine yapıştırıp ellerini üzerine koydu, bir kaşımı kaldırarak ona manalı bir şekilde baktım. "Evet dinliyorum?" Türkiye somurtarak "Bir şey yok" deyip gözlerini benden kaçırdı. Gözlerimi Türkiyeye dikip, onu el işaretiyle yanıma gelmesini işaret ettim. Türkiye yataktan kalkıp yanıma doğru hızlıca yürüdü, yanıma geldiğinde fazla sert olmayacak şekilde hafifçe alnına iki parmağım ile vurmuştum. Türkiye iki eli ile alnını tutup, "Ah bu ne içindi?" Kaşlarımı hafifçe çatıp, "yalan söylemen." Şaşkın bir ifade ile yüzüme bakıp, "Ne?" Dedi. Sesimi biraz daha yükseltip, "Cidden bana yalan söyleyebileceğini mi düşündün!?" Türkiye kederli bir şekilde yere oturup iç çekti "Ah, tabii ki hayır" Yere, onun karşısına bağdaş kurarak oturdum. "Ah, Türkiye. Tam bir beceriksizsin, çok safsın. Çocukken de böyleydin." Türkiye işaret parmağı ile beni göstererek, "Sahtekâr olmamak beceriksizlik değil!" Uşankamı çıkartıp kucağıma koydum ve söze girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanahaki Disease (花吐き病) - Rusya x Türkiye
Fiksi SejarahHanahaki Disease (花吐き病) Hastalığı tanımlayacak olursak, Hanahaki hastalığına yakalanan kişiler tek taraflı aşık olan kişiler olup öksürdüğünde ciğerlerinden kan ile birlikte çiçek yaprakları gelirmiş. Bunun nedeni ise aşık olduğunda acının mutlu teb...