|Benim Babam|Bölüm:66"Bir de öl istersen Işıl"

23 2 18
                                    

Adamlardan uzaklaştım. Taksiye el kaldırdım. Durdu.

"Arkadaki hastaneye gidicem hızlıca."

"Peki." aynadan bana baktı.

"Islak mendiliniz var mı?"

"Var." uzatınca ellerimi uzatıp almak için biraz öne eğildim. Bir anda fren yaptığında kafamdan camlar döküldü. Ön camdan fırlamıştım. Elimin tersiyle gözlerimin kenarlarını sildim. Her tarafımda kesikler ve kan vardı. Taksici sanırım kaçmıştı. Elimi yere koyup destek almaya çalıştım ama gücüm yoktu. Derin bir nefes aldım. Bağıra bağıra yerden kalktım. Adım atıcak gücüm yoktu. Bir araba yanıma yanaştı. Saniyeler içinde ölüyordum. Bu kadar boktan bir gün olamaz ya.

"Kuzen iyi misin?" arabanın içine baktığımda Halil İbrahim'in oğlu vardı.

"Siktir git lan. Senle uğraşıcak va-" adım atmaya çalışmış ve yere düşmüştüm.

"Yaşaman mucize gibi." kolumu tutup kalkmama yardım etmek istedi.

"Dokunma. Bırak."

"Yardım ed-"

"Ben yardım istemiyorum."

"Sana yardım istedin diyen olmadı. Yardım edicem dedim." bir elini diz kapağımdan geçirirken diğer elini de sırtıma koyarak kucağına aldı. Beni yavaş ve dikkatlice arka koltuğa yatırdı.

"Hastaneye gidelim." ön koltuğa geçti.

"Gerek yok. İyi- ah" belimi tutuyordum. Çok fena acıyordu.

"Sen evet kelimesini hiç kullanmaz mısın?"

"Kullanmam." kolumdaki camları yavaşça çektim. Hızlıca nefes alıp veriyordum.

"Nasıl alcam seni?" düşündükten sonra ona baktım.

"Daha fazla yardım istemem." yavaşça ve zorlanarak indim. Arabaya elimi koydum. Hemen gelip kolumu tutmaya çalışana baktım.

"Dokunma. Kendim yürürüm." adım atmak için ayağımı kaldırdım. Atamayıp sendelediğimde arabaya tutundum.

"Sen şimdi Cihangir'i ara. Ama sakın telaş ettirmeyin. Babam bu meseleyi duymıycak."

"Işıl " kafamı çevirip hastane kapısına baktım. Kayra vardı.

"Noldu sana? İyi misin?" koşarak yanıma geldi.

"Bir şeyim yok." tekrar yürümek istedim ama dizlerimin üzerine düştüm. Bağırıp elime geçen taşı fırlatıp ayaklarımı yere vurdum. Başımı ellerimin arasına aldım.

"Kimseyi istemiyorum. Gidin." adamların dağıldığını ellerimin arasından görmüştüm.

"Gidin diyorum. İstemiyorum hiç kimseyi." onlarda uzaklaştılar.

Belimdeki silahı çıkarıp emniyeti indirdikten sonra kurşunu namluya sürdüm. Sırtımı zorla dikleştirip avucumda duran Kıraç dünyasına baktım.

Ne olursa olsun her an bir soyadı uğruna ölmeyi göze almak gerekiyor. Kimse adını bile hatırlamıycak ama sen soyadına yakışmak için ölüceksin.

Asla mutlu olamıycaksın. Her gün,her saat birini kaybetme korkusuyla yaşamayı öğrenmek zorundasın.

Sadece Kıraç olmak için ölmek isteyen tonlarca adam varken sen doğuştan hayatına sıçılmış, her şey planlanmış bir vaziyette sadece soyadın lekelenmesin diye mücadele veriyorsun. Kıraç emreder herkes sorgulamadan uygular. Kural budur. Ben planlanmış ölümümden ziyade kendi ölümümü seçmek istiyorum.

Silahı başıma dayadım.

"Işıl?" Cihangir'in sesini duydum ama yüzüne bakıcak halim yoktu.

"Gelme. Beni sen bile vazgeçiremezsin." omuzuma isabet eden kurşunla kafamı çevirdim.

"Kıraç'ı koruyun. Canınız pahasına Kıraç'ı koruyun." bağıran adam ve etrafımı saran birkaç adam vardı. Kafamı hafif çıkarıp iki el ateş ettim.

"Şarjör ver." aralarındaki alışveriş bittiğinde tekrar sıkmaya devam ettiler.

"Efendim geliyorlar."

"Arayıp destek çağırdın mı?"

"Çağırdık ama hemen gelemiyorlar."

"Hepiniz içeri girin."

"Ne?" ona baktım.

"Herkes içeri girsin. Kendinizi koruyun. Kaybedicek bir adamım daha yok."

"Olmaz efendim. Biz Kıraçlar'ı canımız pahasına koruycağımıza söz verdik."

"Gidin dedim. Sorgulamadan yapın."

"Kusura bakma abla. Ama biz seni bırakmıycaz."

"Adın ne senin?" yavaşça destek alarak ayağa kalktım.

"Ben Yaman efendim."

"Adın gibi yamansın ama kimsenin canı kimseden üstün değildir." omuzuna iki kere vurup destek verdim.

"Sen benim annemi kurtardığında 16 yaşında ya vardın ya yoktun. Ben o gün yemin ettim seninle bir gün hesaplaşıcaz diye."

"Annen?"

"Hülya Akbulut"

"Haa hatırladım."

"Silahını at ellerini kaldır Kıraç."

"Hadi aslan parçası git içeri. Benim yüzümden daha fazlası ölmesin."

"Ölürsek de beraber ölelim be abla." adamlar yanımıza gelip ikimizin elindeki silahları aldılar.

"At silahını, at,at." askerler gelip herkesi toplamaya başladı. Cihangir'e çevirdim bakışlarımı. Askerler ona selam veriyordu. Bu da ne demek oluyordu? O da gülüp onlara sarılıyordu. Yine bir yalanın kurbanı olduk ha.

Baktığımı anlayınca ciddileşip koşar adım yanıma geldi. Sarıldığında dişlerimi bastırdım.

"Canımı acıtıyorsun." hemen benden uzaklaştı.

"Gerçekten Cihangir Kaya değilsin di mi?" mahçupça başını eğdi. İstediğim tek şey hayır o ne alaka? Sana neden yalan söyliyim demesiydi. Her zamanki gibi kendini savunması.

"Sana yalan söylemek istemiyorum." başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor, ağrısını hissetmediğim her yere sancı giriyordu. Sanki omuzumdaki kurşun daha da batıyordu.

"Ben de seni görmek istemiyorum."

"Işıl konuşalım lütfen."

"Yabancı birisi ile daha fazla konuşmak istemiyorum."

"Birazcık bile güzel günlerin hatrına dinleyemez misin beni?"

"Hangi güzel gün? Evlendiğimiz gün mü, ilk öptüğün gün mü, tanıştığımız gün mü yoksa sana hissettiklerimi söylediğim gün mü? Hepsi yalanmış. Sadece ne biliyor musun? Sana ne hissettiğimi söylediğim an hayatımda ilk defa birisini babam pahasına sevmiştim." Yaman kolumun altına girince ondan destek alarak yürüdüm.

"Işıl lütfen bekle."

"Komutan topla askerini. Gönder ikisini beni de içerde tutuklasınlar." içeri girdikten sonra sedye ve doktorlar geldi.

"Bak şimdi doktor. Eğer Işıl Kıraç'ın başına bir şey gelirse seni sorumlu bilir seni gebertirim."

"Ameliyathaneyi hazırlayın." doktorun kolunu tuttum.

"Karnımdaki yaraya dokunma, o iz geçerse canından geçiririm seni." içeri götürdüklerinde beni ameliyat sedyesine aldılar. Narkozu verdi. Saniyeler içiresinde bilincim kapandı.

|Benim Babam|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin