2.Bölüm/Kilit
Kırk kilitli ve etrafı kalın zincirlerle sarılı açılmayı bekleyen bir kapı.
Bu kapı benim için yerin üstünü yerin dibine aralayan ve yıllardır kilitlerinin çözülmesini bekleyen bir kapıydı.Ve tarih eylül ayının on üçüncü gününe halatlarını atıp kancasıyla tutunmuşken bu karmaşık yapı çözülmüş, Eylül Yaman ilk zaferini elde etmişti.
Kapıları açarak.
Gergindim.
Sorumluluklarımın ve zorunluluklarımın yükü sırtıma binmişti. Mücadelem büyük oranda, bu yüke rağmen dimdik durabilmekti biraz da.
Gözlerimi duvarlardan alamıyordum. Ve yalnızca duvarlar değil, üzerlerinde cam bulunan masaların içleri de silahlarla doluydu.
Masadakilerin hepsinin birer etiketi vardı fakat etiketlerin üzerinde bir şey yazmıyordu."Neden bu kadar seviyorsun?"
Bakışlarımı çekmek isteyip başaramadığım silahları başıyla göstererek sormuştu Doğu bu soruyu.
"Her zaman elle tutulur bir neden bulamazsın. Bazen yalnızca seversin," dedim silahlardan çektiğim bakışlarımı ona yönelterek.
Konuşmak istediğim pek söylenemezdi ama suratıma bakıp sessizliğini koruması da beni öfkelendirmiyor değildi.
Odanın içinde dolanmaya başlamıştım. Her yeni gördüğüm silahın zihnimde kayıtlı olan dosyasını zihnim kendiliğinden önüme sunuyordu."Etiketleri görüyorsun, hepsi boş. Gerçekten dedikleri kadar iyi misin görmek istiyorum. Yaklaşık bir saat içinde şu an gördüğümüz bütün boş etiketleri dolduracaksın."
Oda o kadar büyüktü ki bir saat içerisinde hepsini nasıl halledeceğimi sorgulamaya başlamıştım.
İyi olup olmamamın ölçeği bu olmamalıydı. Ya da bir durum daha vardı; iyi olup olmadığımın ölçeği bu olacaksa bile, bunu sorgulayan kişi neden oydu?"Emirleri senden mi alıyoruz? Yani şimdi ben pek bilmediğim için, sen söyleyince yapmak zorunda gibi hissetmiyorum."
Masadaki silahlardan birini elime almıştım. Elime aldığım silahın temiz olup olmadığı düşüncesi biraz içimi kemirse de, silahlara dayanamıyordum.
Kulağım söyleyeceği şeyde, odağımsa elimdeki silahtaydı."Emirleri her zaman benden alacak kadar şanslı olacağını sanmıyorum. Ama şanslı günlerinde evet, emirleri benden alıyorsun."
Kısa bir an duraksayıp masaya doğru yanaşarak sözüne devam etti.
"Benden alıyorlar, desek daha doğru."Güneş ve Kerem'den bahsediyordu. Ya da diğer herkesten. Aslında dosyasını ezberlediğim daha birçok kişi vardı fakat ilk etapta tanışma fırsatı yakaladıklarım onlardı.
Başımı sallayarak sessiz kaldım.
Doğu kolundaki takılı olan saate uzanarak kordonu bileğinden ayırdı ve saati masaya koydu.
"Bir saatin var, süren başladı."Dosyasında fotoğrafları vardı. Aracında çekilen, restoranlarda, barlarda, kafelerde çekilen. Ama karşımdaki beden bütün fotoğraflardan ayrılıyordu.
Ama bu güzel yüzü bile ona sinir olmamı engelleyemiyordu.
İlerideki masanın üzerinde kalemler vardı. Oraya doğru yönelip elime bir kalem aldım.
Az önce yerine koyduğum silahtan başlayarak sakin ama seri hareketlerle silahların künyelerini doldurmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP
Ficção AdolescenteHerkesin hayatında bir merkez olurdu. Kimileri bu merkeze kendilerini, kimileriyse kendilerinden daha çok sevdiklerini yerleştirirdi. Onun hayatının merkezindeki şey bir nesneydi. Nefes almıyor, konuşmuyor ya da başka bir şey yapmıyordu. Bu merkeze...