Wooyoung, diğer kölelerle birlikte müzayedenin bitmesini ve yeni sahibiyle birlikte ayrılmayı beklemek için tekrar arkaya alındı.
Yeosang da oradaydı ama etkileşime girmelerine izin verilmiyordu.
Tek arkadaşı olan Yeosang'dan gelen dürtü dikkatini çekti. ''Choi San var mı?'' Wooyoung'a fısıldadı ama omuz silkme ve ''önemi yok'' ' dan fazlasını alamadı.
Yeosang iç çekti,''Hayir anlamıyorsun, o bir canavar... lütfen dikkatli ol ve sadece kurallarına uymaya çalış... akilli olmaya çalışma veya onun yanında kendine güvenme, sadece ne diyorsa-istiyorsa yap ve... belki de yakında bize dönersin...''
Wooyoung sadece başını salladı, zaten daha fazlasını yapmayı planlanıyordu, sadece ona öğrettikleri gibi hizmet edecekti. Sonuçta bu Choi San denilen adam buradaki öğretmenlerden veya gardiyanlar daha kötü olamazdı.
Wooyoung, beklediğinden daha erken çağrıldığında yukarı baktı, yeni sahibinin acelesi var gibi görünüyordu.
Gardiyanlardan biri onu çıkışa götürdü.
Oh temiz hava..
1 aydır dışarı çıkmaması ona çarptı. Her zaman ki gibi hayranlık duymak için gece gökyüzüne bakardı, ama artık yerden başka yere bakılmasına izin vermiyorlardı.
''Melek'' Wooyoung'un otomotik olarak yukarı bakmasını ve arasından hızla aşağı bakmasını sağlayan sakin ve derin bir sesi işitti.
Ne yakışıklı bir adam..
Daha sonra bir kıkırdama duydu. ''Sorun değil Melek, ..benimle gelemeye hazır mısın?''
Belli ki Melek'in başka seçeneği yoktu. ''Evet efendim.''
''Harika, beni takip et o zaman.'' Adam Wooyoung'un onu takip etmesini işaret etti ve onlar siyah, çok pahalı görünümlü arabaya ulaşana kadar sessizce yürüdüler.
Wooyoung adını bile veremedi.Takım elbiseli yakışıklı adam ona kapıyı açtı. ''Eve sür.'' Sürücüye onları eve götürmesini söylemeden önce Wooyoung ile arkaya oturdu ve emir verdi.
Wooyoung, yanında oturan yakışıklı adama gizlice bakmaya çalıştı ama yüzüne iyice bakamadı.
Bahsettiği yakışıklı adamın çıkardığı küçük kahkahaya bakılırsa açıkça fark etmişti. ''Sorun değil, bana baka bilirsin.''
Bunun üzerine Wooyoung hemen yukarı baktı ve iki güzel gözle ve yumuşak bir gülümsemeyle karşılaşmıştı.
Choi San mı? Hayır, Hayir, Hayir asistanı dediler ama...
''S-siz benim s-sahibim misiniz?'' Wooyoung tereddütle sordu.
''Hayir ben sadece yardımcısıyım, Park Seonghwa.'' Şimdi adını söyleyen Seonghwa tekrar gülümsedi. ''Şimdi olduğu gibi gelecekte de birbirimizi çok göreceğiz.''
Wooyoung başını salladı, biraz hayal kırıklığına uğramıştı. ''Evet efendim.''
Elbette yakışıklı ve kibar bir sahip bulamazdı.Seonghwa, geldiklerinde şoföre teşekkür etti ve Melek'ten onu malikane benzeri eve kadar takip etmesini istedi.
Wooyoung hayatında hiç bu kadar büyük bir ev görmemişti, acaba büyük bir aile mi yaşıyordu? Neredeyse asıl görünüyordu ve dekorasyonlar dışarıda ve evin içinde çok zarif ve güzel görünüyordu. Çıplak ayaklarıyla kirletecekmiş gibi lüks görünen halıya neredeyse basmak istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
(Çeviri)Stone Heart | Woosan°•.
Mystery / ThrillerJung Wooyoung, annesi tarafından köle olarak satıldı. Her kölenin korktuğu ve kaçındığı bir kişiye, şeytan ustası Choi San'a açık arttırma olarak çıkartıldı. Onunla birlikte söylenemez korkular yaşar ama işler değişmeye başlar... Söz konusu olan taş...