ölümünü düşlemek

600 64 59
                                    

Aylardan kasım, gün on dokuza vurmuş. Bir yazı ne ara kış ettik diye düşünüyorum oturduğum iskemlede çenemi sıvazlayarak. Biraz önce istediğim çay ufak masaya bırakılmış, dumanı üstünde. Bir yudum boğazımdan sıcaklığını bırakarak ilerliyor.

Bir serçe usulca süzülüyor gökyüzünde, selamlıyor beni yüksek sesle.

"İyi günler, Bay Seo."

Gülümsüyorum el sallıyorum yavaşça uzaklaşan serçenin ardından. Sahil kenarından gelip geçen insanlar anlamsızca bakıyor bulunduğum yere.
Biraz sonra bir kedi yaklaşıyor miyavlayarak. Bacaklarıma sürtünüp karşımdaki iskemleye yerleşiyor o da. Asil bir duruşla etrafı kısık gözlerle inceliyor. Öne doğru çökmüş omuzlarıma gidiyor gözlerim, doğrusu karşımdaki kedinin duruşunu kıskandığımı hissediyorum.

"Nasılsınız, Bay Seo?"

Nasılım, Bay Seo?
Bilmiyorum. İyi miyim, kötü müyüm hissiyatım yok olmuş sanki. Bir boşlukta ölülerimle salınıp duruyor gibiyim. Kimisi bana eşlik ediyor, kimisi öyle dikiliyor asık suratlarıyla. Belki de klasik müzik sevmiyorlardır, kim bilir?

"İnanın bilmiyorum, Bay Prens. Kötüyüm desem tüm güzellikleri kaçıracak gibiyim ama iyiyim desem de tüm kötülükler beni bulacak gibi."

Birkaç serçenin uçuşunu izliyor karşımda oturan kedi.

"Doğrusu sizi anlamadım Bay Seo. İyi iyidir, kötü de kötü. Ardını düşünmek, anlam yüklemek gerekli midir bu kadar? Şimdiye odaklanın."

Çayımdan bir yudum alıyorum.

"Anlam yüklemeden yaşanır mı hiç?"

Bir süre dalgalanan denizi izliyorum. Boğazımı temizleyip tekrar başlıyorum konuşmaya sonra.

"Ya siz, siz nasılsınız Bay Prens?"

Patisini yalıyor usulca gözleri kapalı. Bir süre soruma cevap vermiyor meşgûl olduğu işinden dolayı. Ben de o sırada çayımdan birkaç yudum daha alıyorum. Tekrar yalamış olduğu patisini iskemleye yerleştirdiğinde bana bakıyor.

"Peh, kötüyüm."

Kaşlarımı çatıyorum.

"Balıkçı Lee, balıklarını almayayım diye cam bir kutu yaptırmış. Adi adam, üstünü de telle örtmüş kutunun üzerinden pati atmayayım balıklara diye. Bir balığı gitse bir yeri eksilecek sanki."

Gözlerini kısarak bahsettiği balıkçı Lee Minho'ya bakıyor. Gülmemek için kendimi tutuyorum. Gülersem, Bay Prens bunu iyi karşılamayabilir.

"İsterseniz sizin için bir balık alabilirim."

Bir şey söylemeyip iskemleye uzanıyor toplu bir şekilde. Başımı sallayıp ayaklanıyorum ve balıkçıya doğru adımlıyorum.

Ölü balıklar selamlıyor beni bu sefer de.

"İyi günler, Bay Seo. Solgun gözüküyorsunuz."

"Ah, öyle mi? Sizler de pek solgunsunuz."

Balıkçı Lee ses çıkaran sarı botlarıyla yaklaşıyor, kaşları çatılmış.

"Solgun mu? Daha bu sabah geldiler denizden. Hepsi taze."

Ellerini beline yerleştirerek konuşuyor.

"Ah, üzgünüm. Taze görünüyorlar tabii ki."

Söylediklerimin ardından balıkçının yüzüne bir gülümseme yerleşiyor memnuniyetle.
Kelimeler, o kelimelerden oluşturulan cümleler insanın ruh halini ne kadar da etkileyebiliyor.

içimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler | changjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin