1/1

82 11 2
                                    

"I can't help but wonder
If our grave was watered by the rain
Would roses bloom?"

***

"Sahilde oturup saatlerce ağladığımız günü hatırlıyor musun? Ben başkasına, sen bana ağlardın. Bilmezdim tabii beni ne denli sevdiğini. Sahi, nasıl belli etmedin Jungkook? Nasıl göremedim gözlerimin önünde cayır cayır yandığını? 'Bazı şeyler kaybetmeden fark edilmiyor' derdin. Sahiden de öyleymiş. Nasıl da şimdi fark ettim beni sevdiğini, annemden bile daha çok ilgi gösterdiğini. Sen benim her şeyimdin Jungkook. Annemdin, babamdın, kardeşimdin, arkadaşım, dostumdun. Varım yoğum sendin benim. Nasıl da şimdi fark ettim bunu?

"Krizlerim artmaya başladı. İlacımı da unutuyorum hep. Hep yedeği olurdu sende. Yarım saat yürüsem bile nefessiz kalıp öksürmeye başlıyorum. Oysaki saatlerce koşardık seninle.

"Her gün gittiğimiz kafedeki limonlu cheesecake artık o kadar da güzel değil. Zaten sevmiyordum, sen alıştırmıştın bana hatırladın mı?

"Yanında olmayan birini sevmek böyle bir his mi Jungkook? Sen, hâlâ beni seviyor musun? Gerçi, nefret ederdin uzak mesafe ilişkisinden. 'Yanımda olmalı, öpüp sarılmalıyım' derdin. Özür dilerim, hiç öpemedin beni.

"Artık eskisi gibi kar yağmıyor biliyor musun? Yılbaşına da hiç denk gelmiyor ilk kar. Çok sıkıcı oldu her şey. Her gün gittiğimiz kaykay parkını düzleyip çocuk parkı, yatıp yuvarlandığımız çimleri de ezip avm yaptılar. Her hafta geçtiğimiz bisiklet yolunu kimse kullanmıyor artık. Kullanan varsa da tek tük. Çok düşüncesiz olmuş insanlar, hep bisiklet yolundan yürüyorlar. Ne kadar kızardın görsen.

"Annem üniversiteye gitmediğim için hâlâ çok kızgın bana. Hadi ama, seninle gidecektik üniversiteye. Şimdi tek başıma nasıl gidebilirim ki? Ayrıca, kendimi koruyamadığımı biliyorsun. Sensiz sokağa adım atamıyorum neredeyse.

"Jungkook, cennete gittin değil mi? Orası güzel mi? Burayı bırakıp gitmeye değdi mi? Eğer öyleyse üzülmeyeceğim. Seni orada seviyorlar mı?

"Yanına gelsem beni kabul eder miydin? Yoksa gitmemi, senden uzak durmamı mı isterdin? Lütfen kovma beni yanından. Sana sarılmayı o kadar özledim ki bunu bir kez yapmak için bütün ömrümü sererim yerlere. Yıllar sonra, nefes aldığımı hissetmek istiyorum.

"Sahiden de beni görebiliyor musun yukarıdan? Bak, kaldırdım başımı. Neredesin? Benim seni göremiyor olmam haksızlık değil mi? Her gece ağladığımı da görüyor musun sen şimdi? Kızma bana, elimde değil. Çok özlüyorum seni. İlacım da komodinin üstünde duruyor zaten, hemen sakinleşiyorum.

"Lütfen, geri döner misin? Bana sarılmanı istiyorum Jungkook. Nefes alamadığım her gece gel ve beni uyut istiyorum. Neden zaten sınırlı olan nefeslerimi aldın benden?

"Sanırım, bugün yanına geleceğim. En azından deneyeceğim. Artık senin olmadığın yerde nefes almak istemiyorum Jungkook. İlaçlarla değil kokunla sakinleşmek istiyorum.

"Şimdi gidiyorum. Ama saatler sonra yanında olacağım. Yani umarım senin olduğun yere gelebilirim.

"Seni seviyorum Jungkook."

Taehyung oturduğu yerden kalktı. Elindeki birkaç çiçeği daha toprakların üstüne bırakıp vücudunu esnetti. Acele etmek istiyordu. Bir an önce Jungkook'u görüp ona sarılmak istiyordu. Jungkook'un isminin üstüne ufak bir öpücük bırakıp hızlı adımlarla çıktı mezarlıktan. Biraz yürüdükten sonra otobüs durağına ulaşmıştı. Şansına otobüs yeni geliyordu durağa. Koşarak otobüse ulaştı. Birkaç kez öksürdü her zamanki gibi. Nihayet bindiğinde kartını okutup arka taraflara doğru ilerledi. Boş koltuk bulduğunda oturup cama yasladı başını. İlacını yine unutmuştu. Jungkook olsa unutmazdı.

Düşüncelerle ve heyecanla geçen 15 dakikanın ardından ineceği yere gelmişti. Oyalanmadan inip ufak adımlarla evin yolunu tuttu. Tekrar nefessiz kalmak istemiyordu. Yolda gördüğü ve yanından geçerken her zaman sevdiği kedinin başını okşadı yavaşça. Son kez.

Nihayet kapıya geldiğinde cebindeki anahtarları çıkarıp kapıyı açtı ve içeri girdi. Annesi işteydi. Geç gelecekti. Onu son kez görememiş olmak üzmedi Taehyung'u. Bu tahmininde olan bir şeydi zaten.

Fazla zaman harcamadan banyoya yöneldi. Jungkook'un en sevdiği şampuanı kullanacaktı. Kıyafetlerinden bir hışım kurtulup duş kabinine girdi hemen. Uzun kalmadı, sabrı yoktu artık Jungkook'a kavuşmak için. Çıktıktan sonra odasına gidip dolabın karşısına geçti. Güzel giyinmek istiyordu. Jungkook'un onu güzel görmesini istiyordu. Dantelli beyaz bir gömlek ve siyah pantolon giydi. Jungkook ona çok yakıştırırdı bu gömleği.

Saçlarını kurutup Jungkook'un ona aldığı inci küpeleri taktı. Yalan yok, çok güzel görünüyordu. Vanilyalı parfümünü sıkmasının ardından hazırdı. Yapacağı tek bir şey vardı şimdi, not bırakmak. Masanın üstündeki defterlerden birinin kapağını açıp boş bir sayfa buldu. Hep kullandığı kırmızı kalemini eline alıp yazmaya başladı.

Jungkook'un yanına gidiyorum. Bedenimi onun yanına gömün, onunla uyumak istiyorum.

Annesinin onu merak etmesini istemezdi ne de olsa.

Her şey bittiğine göre kavuşabilirlerdi artık. Annesi evde yokken taktığı ve annesinin asla fark etmediği tavandaki demir kancaya baktı. Kesinlikle tartabilirdi onu. Yatağının altına bakıp birkaç hafta önce aldığı halatı buldu. Sağlam duruyordu.

Sandalyesini tutup kancanın olduğu yere getirdi ve çıkıp halatı bağladı güzelce. Başının geçebileceği şekilde ayarladı sonra. Bitecekti. Tüm bu özlem bitecekti ve onu görecekti, Jungkook'u.

Halatı sağlamlaştırdıktan sonra raftaki Jungkook'la olan fotoğraflarına baktı. Yüzündeki tapılası gülümsemeyle beraber başından geçirdi halatı. Derin bir nefes alıp gözünden bir damla yaşın düşmesine izin verdi.

Saniyeler sonra bastığı sandalyeyi itip tok bir sesle yere düşmesini sağladı. Aldığı son nefeste yine Jungkook'un adını fısıldadı.

Şayet bir Tanrı varsa ve gerçekten adaletliyse kavuşacaktı Taehyung ve Jungkook. Taehyung artık rahat nefes alabilecekti.

Bu dünyada biten hikayeleri farklı bir dünyada tekrar başlayacaktı belki de. Bu defa karşılıklı ve acısız...

***
 
Help, I lost myself again
But I remember you

how can you die carelessly | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin