0

51 9 26
                                    

Dalgaların rahatlatıcı sesi ikilinin kulaklarına doluverdi. Serinletici rüzgar çehrelerini okşadı. Adanın en tenha yeriydi burası. Eski bir kale bulunuyordu. Gelenlerin göremeyeceği, gizli, sadece ikisine özel olan yerlerinde oturuyorlardı. İkisi de buraya gelmeye bayılıyordu. Zaten tanıştıkları yer burasıydı. O günden beri birbirini tamamlayan iki insan olduklarını biliyorlardı içten içe.

Hava usulca kararırken ilerideki sokak lambaları aydınlandı. Jimin sıkıntıyla nefesini dışarı verdi ve sarı saçlarını eli yardımıyla dağıttı. Ardından kafasının içinde dönüp duran fakat bilinmeyen bir melodiyi mırıldanmaya başladı. Son günlerde aklına takılmıştı bu melodi fakat ne yazık ki Jeongguk hiç fark etmemişti. Açıkçası biraz kırılmıştı buna. Sanki artık Jimin'e katlanamıyormuş gibiydi. Eskisi gibi Jimin bir şarkı mırıldandığında güzel sesiyle ona eşlik etmesini istiyordu sarı saçlı. Fakat bu durumda ,istemeden de olsa, Jeongguk'u suçlayamazdı. Çünkü asıl fark etmeyen kişi Jimin'in kendisiydi. Jeon'un kafasının, ne zamandan beri, bu kadar karışık olduğunu fark edememişti mesela.

Ne soğuk ne de sıcak olan bir beton parçasında oturuyordu Jimin. Üzerinde yaz akşamlarıyla uyumlu rahat ve cıvıl cıvıl kıyafetler vardı. Yerinden kalkıp biraz ilerisinde duran Jeongguk'un yanına doğru adımladı. Jeon onun yanındaki tek kişiydi, her şeyiydi. Arkadaş değildi bu ikili, sevgili yahut başka bir şey. Onlara göre bu tarz adlandırmalara gerek yoktu.
Onlar sadece birbirleri için değerliydiler.
Onlar sadece birbirlerini seviyorlardı.
Onlar sadece bunu dile getirmemişti fakat içten içe biliyorlardı.
Belki de onlar birbirlerinin sadece'siydi.

Kahverengi, kısa saçları olan oldukça yakışıklı bir çocuktu Jeon. Pek konuşkan değildi. Ama yanında Jimin olduğu sürece onu sessiz sakin göremezdiniz. Jimin'leyken ne kadar mutlu ve canlı hissettiğini yüz kilometre öteden bile anlayabilirdiniz.

Ve bir de Jimin'in çok sevdiği çilleri vardı. Jeon'un yüzünü bir galaksiye, yüzündeki o tatlı çilleri de gözlerinden serpilen yıldızlara benzetirdi Jimin. İşte bu yıldızların ona sevginin yolunu göstereceğini nereden bilecekti ki?

Jimin yeşil gözlerini Jeongguk'a çevirdi.

"Son zamanlarda buraya geldiğimizde hep aynı yerden uzaklara doğru dalıyorsun. Oturmuyorsun bile. Hiç yorulmuyor musun?" Şimdiye kadar orada öylece dikilen Jeongguk önce başını sonra da tüm bedenini Jimin'e döndürdü ve sadece "Düşünüyorum." cevabını verdi. Simsiyah irislerini tekrardan ufka çevirdi. Uzakları izleyen o irisler bir şeylerin yolunda gitmediğinin habercisiydi. Bunun üzerine Jimin gidip az önceki yerine oturarak Jeongguk'u izlemeye başladı. Jimin'den birkaç santim daha uzundu. Giydiği bol pantolon ve tişört içinde kayboluyor gibiydi. Sade, güzel bir tarzı vardı. Jimin'e doğru döndükten sonra bulunduğu yere oturdu. Bunu yaparken karşısındaki çocuktan gözünü ayırmıyordu Jeon. Jimin umutla ayağa kalktı , çabucak yanına gitti.

"Hadi ama Kook! Aramızda bir sorun varsa konuş benimle, lütfen" dedi Jimin çaresizce. Aralarındaki eski sıcaklığa muhtaçtı. Çünkü biliyordu ki Jeongguk'tan başka kimsesi yoktu. Çocuğun yüzünde hiçbir mimik oynamadığını görünce omuzlarını düşürdü, az önceki yerine döndü ve parmaklarıyla oynamaya başladı. Jeongguk, bilirdi. Jimin ne zaman parmaklarıyla oynamaya başlasa bir şeye kırılmış ya da üzülmüş olurdu. O da Jimin'ine kıyamaz parmaklarını okşar ve minik öpücükler kondururdu.

promise - jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin