Bridget, gece yarısı tanımadığı karanlık bir koridorda ilerliyordu. Uzun süre el yordamıyla lambayı aradı ve sonunda buldu. Lambanın yanmasıyla etrafı bir nebze olsun aydınlandı ve koridor loş bir hale geldi. Bir üst kata ulaşmak için merdivenlerden çıkmaya başladı ancak merdivenlerin son basamağı çıktığı sırada, az önce durduğu yere tekrar geri geldiğini fark etti.
Bu defa ikinci kez merdiven basamaklarına adımını attı bu kez de karşısındaki duvarda asılı duran aynada kendi yansımanın olduğunu gördü. Aynadaki yansıma gözleri kapalı bir halde, öylece Bridget'ı bekliyordu. Karşısındaki görüntüyle ürken Bridget, yavaş adımlarla aynanın yanına yaklaştı ve uzunca bir süre aynaya baktı. Aynadaki görüntüsü hiç beklemediği bir anda gözlerini açıverdi. Bridget nefesini tuttu ve kas katı kesilerek olduğu yerde kalakaldı.
Bridget gözlerini açtığında yatağında iki büklüm olmuş bir halde duruyordu. Sırtından soğuk terlerin akıyordu ve her nedense bir türlü kıpırdayamıyordu. Aradan birkaç dakika geçip yavaş yavaş çözülmeye başlamışken saat neredeyse öğlen olmak üzereydi. Gece boyunca hiç uyumamış gibiydi. Güçlükle yataktan kalktı ve alt katta inip banyoya girdi. Zorlukla kendisine çeki düzen verdikten sonra mutfağa geçti.
Bridget gün boyunca neredeyse hiçbir şey yapmadı. Televizyon açıp karşısına oturdu ve yarım saat boyunca aynı kanalı izledi. Sonra bir ara sıkılıp televizyonu kapattı ve masanın üzerindeki dergilere göz atmaya başladı. Sayfaları okumadan sadece resimlerine bakıp sayfaları çevirdi. Akşam olup Helen gelene kadar kendine çeşitli uğraşlar bularak saatlerini bir şekilde geçirmeye çalıştı. Akşamüstü Bridget'ın kapısı çalındı. Gelen Helen'dı.
"Beni aradığında yoldaydım, kulaklığımı unutmuşum o yüzden açamadım. "dedi Helen içeri girip paltosunu askılığa astığı sırada.
"Önemi yok. Hoş geldin! " dedi Bridget ,ekstra bir enerjiyle.
"Bir şeyler yedin mi? "
"Sanırım bir konserve balık yedim. Luna'ya da bir tane açtım. "
" Anladım. Bu gün kafam kazan gibi oldu. Sipariş ettiğimiz kumaşlar gecikti. Günün büyük bir kısmı onun kargaşasıyla geçti. "dedi Helen ve koltuğa oturdu.
"Tom'u hiç gördün mü? "
"Görmedim ama pansumanlar sayesinde yarası birkaç gün içinde kapanacaktır merak etme. Sen neden hala pijamalarınla oturuyorsun? Yoksa bu saatte yatmayı mı planlıyorsun? "dedi Helen gülerek.
"Bütün gece çizimlerle uğraştım ama yorgun değilim. Yakınlarda bir yerde kareoke partisi varsa eğer memnuniyetle katılabilirim. "
Sırıtarak kendisine bakan Bridget'a karşılık Helen, sadece gözlerini devirmekle yetindi.
"Dün akşam babam aradı. Annem yurt dışından dönmüş ve benimle konuşmak istiyormuş. "
Bridget'ın sözleri Helen'ı kendine getirmişti. Şaşkınlık dönüp Bridget'a baktı.
"Gerçekten mi yani, onca seneden sonra yani öyle mi? "
"Davetini geri çevirmemem için ricada bulunuyor." dedi Bridget normal bir ses tonuyla.
" Peki, sen ne yapmayı düşünüyorsun? "
" Bilmiyorum. Benim için pek de bir şey ifade etmiyor gibi. "
Helen Bridget'ın babasının neler hissetmiş olabileceğini düşündü. Endişelenmiş miydi yoksa sevinmiş miydi? Annesiyle yüz yüze mi yoksa telefonda mı görüşmüştü bunları merak etmekten kendini alamıyordu. Bridget ise bir o kadar konudan uzak ve ilgisizdi. Bu tavrını bilerek mi yapıyordu yoksa gerçekten annesini hayatından çıkarmış mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Terapi
RomanceModa dergisinin sıradan bir çalışanı olan Bridget, hiç de sıradan olmayan bir ruh hali içerisinde... Dışarıdan göründüğü gibi normal biri mi yoksa yolunda gitmeyen bir şeyler mi var? Bridget'ın iç dünyasını keşfe çıkmaya hazır mısınız?