Kıyafetlerimi katlayıp valizin içine yerleştirirken odanın kapısı bir anda açılmıştı. Lia'dan başkası olmayacağını bildiğim için dönüp bakmamıştım. Zaten o da direkt yanıma gelmiş ilk önce bana sonra valize bakarak "Nereye?" demişti.
Valizin kapağını kapatırken mırıldandım. "Haruto ve arkadaşlarıyla tatile gidiyoruz." Lia kaşlarını kaldırarark yüzüme baktı. "Benden izin almadan."
Dediği şeyle istemsizce kaşlarım çatılmıştı. "Küçük çocuk değilim ben, 25 yaşında yetişkin birisiyim. Ayrıca sende benim sahibim falan değilsin."
Lia ani tepkine şaşırıp bi kaç saniye sessizce yüzüme baktı. Sesim gereğinden sert çıkmıştı ancak haklıydım."O anlamda demedim. Sadece en azından söyleyebilirdin."
Hiç bir şey demedim keyfim yoktu. Anlamış olacak ki elini koluma götürdü ve okşadı. "Sen iyi misin?"
Zorla gülümsedim. "Iyiyim babamlarla tartıştık biraz."
Yalandı. Dün Haruto'nun o şekilde konuşması zoruma gitmişti. Üzgün ve sinirliydim. Tamam bende ona 'Seninle aynı ortamda bulummak istemiyorum.' demiştim ama onun dediği şey daha farklı ve kırıcıydı. O dediğinden sonra hiç bir şekilde onunla tatile gitmeyi düşünmüyordum. Ama dün gece Junghwan beni arayıp ikna etmişti.
Lia yaklaşıp bana sarıldığında bende ona sarıldım. Bu sarılmam yapmacık yada zoraki değildi. Elini omzuma yavaşça vurdu. "Üzülme. Barışırsınız."
Lia geri çekildiğinde içtenlikle gülümsedim. Ben valizi kapıya doğru iterken o yatağa uzandı."Hemen mi gideceksiniz?" Kafamı sallayıp yanına oturdum. "Evet bi kaç gün kalıp geri geleceğiz."
Lia sitemkar şekilde konuştu. "Benden daha çok Haruto ile vakit geçiriyorsun arada kıskanmıyor değilim." Güldüm. Bu konuda haklıydı.
Lia "Çok kalmayın, özlerim sonra." dedikten sonra yaklaşıp dudağıma kısa bi öpücük kondurmuştu. Gülümseyip ayağa kalktım. "Görüşürüz. " Lia el salladığında odadan ayrılıp merdivenlerle yöneldim.
Salonda oturan Haruto geldiğimi fark edip kapıya doğru yürüyüp önümden geçerken yüzüme bile bakmamıştı. Yüzüm düşerken peşinden gittim. Anlık sinirle gelen bir şey yüzünden böyle olmanız beni üzüyordu. O ise pek bu durumle ilgileniyor gibi durmuyordu. Onun yaptığı gibi umursamıyormuş gibi yapmalıydım belkide.
Haruto sürücü koltuğuna geçtiğinde bagajı açıp valizimi arkaya koydum. Şu anda tek isteğim burdan kaçıp gitmekti.
On kapıyı açıp bindiğimde Haruto yüzüme bakmadan arabayı çalıştırdı. "Benimle aynı ortamda bulunmak istemiyordun, istersen Junghwan ile gidebilirsin."
Yüzümde hiç bir mimik olmadan suratına baktım. Sesi kibarlıktan çok uzaktaydı. Hatta iğneleyici bi tonda söylemişti bunu. Bu kadarına gerek yoktu. Sinir olmayı geçtim üzülüyordum. Sinirle söylemiştim sadece ki o daha ağır laflar etmişti.
Haruto bir şey demediğim de arabayı sürdü. Junghwan ve Jihoon başka bir arabayla arkamızdan gelecekti. 1 buçuk saat boyunca yol gitmiştik ancak hiç bir şekilde iletişimde bulunmamıştık.
Büyük otelin önünde durduğumuzda yavaşça arabadan indik. Aşırı büyük ve lüks duruyordu. Kapının önünde dikilerken bi kaç dakika sonra Junghwan ve Jihoon da gelmişti. İkisi arabadan indiğinde sarılmıştık. Jihoon daha iyi görünüyordu.
Junghwan yanıma geldiğinde Haruto Jihoon'un yanına gitmiş ona bir şeyler söylüyordu.
Junghwan kaşlarını çatıp yüzüme baktı. "İyi misin? Durgun gözüküyorsun." Yalandan gülümsemeye çalıştım. "Iyiyim dün gece pek uyuyamadım yorgunum biraz."