Oh what am I supposed to do without you?

550 70 110
                                    

part two|sa-yo-na-ra.

❛さようなら

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❛さようなら

Hemşire, ilaç ve yeni yıkanmış çarşaf kokusu. Biri onu hastaneye getirmiş olmalıyıdı, her şeyden umudunu kesmişken ölümü beklerken ve uyandığında kendini cehennemde beklerken o hastanede gözlerini açmıştı. Bu hoşuna gitmemişti.

Hareket edemeyecek kadar canı acıyordu. Fakat verildiği serum sayesinde biraz acısı geçmişti. Sadece yanındaki pencereye baktı. "Kim bilir şuan Eiji ne yapıyordur?" diye geçirdi içinden. Dışarısı yağmurluydu ve ona Eiji vurulduktan sonra onu ziyaret ettiği zamanı hatırlattı. O zaman da yağmur yağıyordu ve bu sanki Eiji'nin hisleri gibiydi. Yanında olduğu günler boyunca, Eiji her kırılıp üzüldüğünde, ağladığında yağmur çiselerdi. 

Yağmur ve Eiji arasında garip bir bağlantı vardı. Sanki anlaşmış gibi; Eiji her üzüldüğünde yağmur onu hissedip güzel olan hava durumunu bozardı.

Gözlerini kapattı ve kilimanjaro leoparını düşündü. "Sen leopar değilsin. Kaderini değiştirebilirsin." Eiji haklıydı, Ash o leopar değildi. Sadece Ash kendini o leopar ile başdaştırmıştı. Öleceğini bile bile ya avının peşinden gitmişti ya da bu bir intihar şekliydi. Eğer bu şey av olsaydı o leopar gibi asla bile bile bunu yapmazdı çünkü av ölümden kaçmak isterken ölüme aptallığı yüzünden tekrar giderdi. Bir aptal av yüzünden ölmek  oldukça imkansızdı. 

Diğer ihtimalle Ash intihar etseydi şimdiye kadar çoktan bunu yapardı, her şeyini onun için oldukça kıymetli insanları kaybetmişti; Griffin, Skipper, Shorter... 

Ve durdu, hala onun için oldukça kıymetli bir insan vardı ve ona bunu asla yapamazdı. Ona asla "Sayonara." dememeliydi.

Düşünceleri kapının açılma sesi ile dağıldı. İçeriye hiç beklemediği biri girdi; Jessica. 

"Biraz daha iyisin sanırım, ha?"

"İhtiyar-Bekle beni sen mi kurtardın?"

"Kütüphane yolunda yerde yatıyordun ve kanlar vardı ne yapsaydın orada mı bıraksaydım seni? Ve bana hâlâ ihtiyar hanımefendi mi diyorsun? Otuz bir yaşındayım ben!"

Ash yatağında ayaklarını üst üste attı ve ellerini kafasının arkasında birleştirdi. "Bunu senin ihtiyar olmadığın anlamına gelmiyor, ihtiyar hanımefendi. On sekiz yaşında olan bir gence göre oldukça ihtiyarsın, yani üzgünüm ihtiyar hanımefendi."

"Kad-"

"Uhm hayır bu bir bahane değil kader ortağı olsak bile hâlâ ihtiyarsın. Bu arada Max nerede?"

Jessica Max'in ismini duyunca biraz daha rahatladı ve tüm siniri yatıştı. "Düğün için birkaç işi vardı sonra Michael'ı getirecekti sanırım yarına kadar burada olmaz."

"Sizin adınıza sevindim ihtiyar hanımefendi, diğer ihtiyar ile çok yakışıyorsunuz."

Jessica her 'ihtiyar' kelimesini duyduğunda daha çok sinirleniyordu. Fakat bunu daha fazla dile getirmenin bir anlamı olmayacağını düşündü, ne de olsa karşısında "kendinde göre onu yaşlı bulacak" bir Ash Lynx vardı. Tam çıkacakken neden odaya geldiği aklına geldi ve döndü.

"Elinde yıpranmış bir kağıt vardı, önemlidir diye içine bakmak istemedim, al." dedi ve Eiji'nin onun için yazdığı, yarım bıraktığı mektubu Ash'e verdi. Ve tekrar odadan çıktı.

❝Sayonara, Amerika... Sayonara, New York... 

Ama sana "sayonara" demeyeceğim, Ash... Aramıza ne kadar mesafe girerse girsin bir gün mutlaka tekrar karşılaşacağız.

Sen benim en iyi dostumsun. ❞

Hayır, Ash daha fazla düşünüp oyalanmayacaktı. Yeterince vakit kaybetmişti zaten daha fazla kaybetmesine gerek yoktu. Bu sadece onu geciktirecekti.

Jessica utanmış ve bıkmış bir halde tekrar içeri girdi. "Kaçtır rahatsız ediyorum ama bu bileti unutmuşum, bunu da elinde tutuyordun. Bu arada haftaya olan düğün için-"

Ash lafını kesti gülümsedi, "Düğüne gelmek çok isterdim ama yarım kalan ve mutlaka tamamlamam gereken bir işim var. Kendi mutluluğum için."

yn; son bölümü biraz uzun tutacağım için uzun sürebilir-

mr loverman | asheijiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin