1.Bölüm

773 163 60
                                    

     Aklımdaki bulanıklık tenime çarpan rüzgarın soğukluğundan daha kuvvetliydi. Bu bulanıklık, rüzgar sayesinde tam gidecekken rüzgarla savaşırmış gibi rüzgarı alt edip daha da kuvvetleniyordu. Ardından kafamda bir sürü ses yankılanmaya başladı fakat hiçbiri anlaşılmıyordu. Hatta bu bulanıklığın kuvvetlenmesini tetikliyordu. Ama o an hiç beklemediğim bir şey oldu. O ses kalabalığının içinden bir ses duydum. Ne dediğini anlamaya çalışırken ses netleşmeye başladı. Gittikçe diğer sesleri duymamaya başladım. O sesler arasından şimdi ise tek bir ses duyuluyordu ve bütün bulanıklık da bu sesle beraber kayboldu. Bu ses içimde bir huzur oluşturmuştu.

-Hadi Eslem gel.

     Sesin geldiği yere baktığımda dondurmacının önünde bir çocuk vardı ve amcaya hangi dondurma çeşitlerinden almak istediğini söylüyordu. Hiç fark etmeden bende dondurmacının önünde kendimi buldum. Çocuk bana dönerek dondurmamı verdi.

-Dikkat et ama Eslem, annen yoksa bana kızıyor. Önüne dökmeden ye.

     Çocuğun yüzüne baktığımda güneşten gözlerim kamaştı, yüzünü tam seçemiyordum. Bir anda gözüm dondurmacının şemsiyesinin üzerindeki rüzgar gülüne ilişti. Bunu, çocukta fark etmiş olmalı ki dondurmacı amcadan, rüzgar gülünü isteyip bana getirdi. Çok mutlu olmuştum, çocuk rüzgar gülünü bana uzattığında tam alacakken kulaklarımda yoğun bir ses oluştu. Görüntüm kaybolmaya ve etraf kararmaya başladı.

-Eslem , Esleeem.

-Hah?

     Bir anda irkildim ve başımı sıranın üstünden kaldırdım. Ah her şey rüyaymış demek ki. Bir de dersteyiz, Allahım böyle bir şeyi nasıl yaparım? Derste uyumak ve ben, çok ayrı şeyler.

-Eslem kendine gel ve bize arkadaşının kaldığı yerden devam et.

     Şimdi ben ne yapacaktım? Diğerlerinin önündeki kitaptan hangi sayfada olduğumuza bakmaya çalıştım ama benden saklamaya çalıştılar.

-Eslem artık okuyacak mısın?

-Hocam hemen bakıyorum.

     Sayfaları karıştırarak önceki haftadaki konuyu hatırlamaya çalışıp mantık yoluyla bulmaya çalışırken bir anda o kurtuluşumun çanları çalmaya başladı. Belki abartmış olabilirim. Okulda çanın ne işi var, tabi ki de okul zilimizdi.

-Eslem yanıma gelir misin?

     Bu hiç iyi olmamıştı işte. Ne olurdu ki beni bıraksaydı ve ben de gitseydim. Şimdi bir sürü nutuk çekecekti. Hocalarımı severdim ama gereğinden fazla üstüme geldiklerini düşünüyordum.

-Tamam hocam, geliyorum.

     Son ders olduğu için çantamı toplayıp hocanın yanına gittim.

-Eslem bu aralar performansını hiç beğenmiyorum. Biraz kendine çeki düzen vermelisin yoksa ailenle konuşmak zorunda kalacağım.

-Tamam hocam haklısınız.

     Bir anda yüzüm asıldı. Hoca elini omzuma koyarak avutucu bir edayla okşadı. Yüzümün asıldığını fark etmiş olmalıydı.

-Eslem sınıfta ki diğer arkadaşların için bu şekilde olmadığımı biliyorsun. Ama sen diğer öğrencilere karşın daha başarılısın ve kendine yazık etmeni istemem. Bu uyarıma karşı moralini bozma lütfen.

-Teşekkür ediyorum hocam, elimden geleni yapıp sizin güveninizi boşa çıkarmayacağım.

-Hadi o zaman iyi günler.

-İyi günler hocam.

     Bir gülümseme takınıp sınıftan çıktım. Çoğu kişi çıkmıştı. Merdivenlere yöneldim ve inmeye başladım. Aklımda ise o rüya vardı. Bu rüyada neyin nesiydi? Rüya demek gerçi pek doğru olmazdı. Sanki daha önceden yaşanmış bir olaydı. Kaybetmek, unutmak istediğim fakat unutulması mümkün olmayan bir anı. Böyle dalgın dalgın merdivenlerden inerken arkamdan bağrışlar geldi. Ne olduğunu anlamak için arkamı döndüğümde iki çocuk bana doğru koşar adımlarla merdivenden iniyorlardı.

-Önümüzden çekiliiiin.

     Ne olduğunu anlamadan çocuklar omzuma çarparak dengemi bozdular. Ben dengemi sağlamaya çalışırken, ayağım merdiven basamağı boşluğuna geldi ve malum ben sırtüstü düşeceğimi fark etmiş gözlerimi sıkıca yumup acıyacaksa da az acımasını umarken bir an hayat durdu. Kolumda ki akıllı saatimin kalp atışı ritim sayacı yükseldiği için ötmeye başladı. Bir o eksikmiş gibi. Bir şey beni yere düşmekten alıkoymuştu. O kadar yumuşak değildi ama zeminden daha yumuşak olduğu kesindi ve acı hissettirmemişti. Bu neydi peki? Şaşkınlıkla arkamı döndüğümde rüyamda olduğu gibi yine okulun camından giren güneş ışıkları gözlerimi kamaştırdı, çocuğun yüzüne bakmaya çalıştıysam da arkası dönük olduğu için görememiştim. Çocuğun sırtına gelip düşmekten kurtulmuştum. Kendimi topladım ve merdiven bitimine geldim. Çocuk ilerledi ve kalabalık bir arkadaş grubunun içine karıştı. Güneşten rahatsız olmuştum, başımı eğdiğimde çantasına taktığı anahtarlığı fark ettim. Ucunda küçük bir rüzgar gülü vardı. Bu da neydi şimdi? İlk rüyamda şimdi de çocuğun çantasında görüyordum bu rüzgar gülünü. Hepsi bir tesadüf müydü yoksa? Çocuk ise hiçbir şey olmamış gibi gidiyordu. Ben bir teşekkür etmeden gidecek miydi? Açıkçası bu tarz şeylere takıntılıydım. Bir insanın bana yardımı olduysa bunu borç bilirdim, en kötü teşekkür eder bu yardımı karşılıksız bırakmazdım. Sonuçta zorunda değildi bana yardım etmeye.

-Hey, bekle.

     Çocuk arkasında baktı ve gülümseyip tekrar önüne döndü. Allahım o nasıl bir gülümsemeydi, cennetten mi inmişti yoksa? Ama hala yüzü tam bir sırdı. Yüzü belli olmayıp gülümsemesi nasıl bu kadar belirgindi? Aklımda deli sorular oluşmuştu.

-Alt tarafı teşekkür etmek istemiştim.

     Bunu sesli söylemiştim ama sesim gittikçe alçalmıştı. Öylece arkasından bakakaldım. 

Evet yeniden aynı hikaye farklı başlangıçla karşınızdayım. Uzun bir ara oldu fakat yeniden sizinle buluşmak güzel bir durum. Hikayemi düzenlemeyi planlıyorum, bazı yerler tamamen değişecektir. Birinci bölüm ise bu kadar. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve votelerinizi bekliyorum. Yeniden bana destek olmanızı bekliyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim. 

Aşkın TatlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin