Uzun uzun araştırmalar yaptım, filmler izledim, makaleler okudum. Kişiler hayal ürünü olsa da, yaşanan olayların belli bir kısmı gerçektir.
Kitapta geçen şarkılar ve kitaplar 80 darbesinde ve sonrasında yasaklanan şarkı ve kitaplardır.-
Esat Oktay Yıldıran'ın postal sesleri Diyarbakır Cezaevinde yankılanıyor, ve sert sesi duyuluyordu. "Kaset çalsın." dedikten hemen sonra, Müşerref Akay'ın seslendirdiği Türkiyem şarkısı sardı bütün cezaevini.
O kadar yüksek sesliydi ki, uyuyan mahkumlar bile uyanmış, kulaklarını tıkıyarak dinliyorlardı. Şarkı sözlerinde geçtiği gibi namertliklerinden değildi. Sadece her gün, her saat bu şarkıyı dinlemekten gına gelmiş, artık mide bulandırıcı bir hal almaya başlamıştı.
Esat Oktay Yıldıran'ın ve gardiyanların sesi, Müşerref Akay'ın sesini bastırdı. "Düşmanlarım mert değil hepsi de namert
Türke Türkden başka yoktur dost nimet"Beş nolu koğuştan kürtçe bağırma sesleri gelirken, Esat Oktay hırsla o tarafa yürüdü. Belinde duran jopu çıkartıp, koğuştan içeriye girdiğinde, öfkeli bir bakış attı hepsine. Arkasından gelen gardiyanlarda ondan güç bulup joplara sarılırken, koğuşta olan onlarca mahkuma saldırmaya başladılar.
"Türkçe konuşacaksınız lan!" diye bağırdı Esat Oktay Yıldıran. Jopu bir genç çocuğa doğru savurduğunda, başka bir genç hemen çocuğun önüne geçmişti. "Türk yurdunda, Türkçe konuşulur hain köpekler!"
Genç, yaşlı fark etmeksizin herkese vurup, belli bir hasar verdikten sonra geri çekildiler. "Ya beni dinleyeceksiniz, ya da hepinizi dar ağacında sallandıracağım." dedi Esat Oktay.
Çoğu göz ona korkuyla bakıyordu. Nasıl korkmasınlardı ki? Bu adam acımasızın, ırkçı, faşistin tekiydi.
"Allah var Esat Oktay." dedi, yaşlıca bir amca. Bir elinde tuttuğu tespihi, kalbinde duasıyla karşı çıkıyordu bu adama.
Esat Oktay samimiyetsiz bir gülümseme kondurdu dudaklarına. "Burada Allah yok, peygamber tatilde." dedi. Son kez öfkeli bir adım atıp, "Lağım çukuruna gömeceğim sizi, hak ettiğiniz yere!"
O koğuştan çıkarken, mahkumlar birbirlerine bakıp, acıyla gülümsemeye çalıştılar. Buradan çıkacaklarını hiçbiri düşünmüyordu. Biri hariç, onun az da olsa küçük bir ümit vardı kalbinde. Genç yaşından olsa gerek, umudunu hiç kaybetmiyordu.
Erdal ranzanın altına oturup, başını ellerinin arasına aldı. Arkadaşı Deniz yanına oturup, çocuğun sırtını sıvazladı. "Geçecek değil mi bugünlerde?" diye sordu, Erdal.
Deniz'in dudaklarından acı dolu bir inleme döküldü. Az önce Erdal için atlamıştı o jopların önüne kendisinden küçük olan yoldaşına hiçbir şekilde zarar gelsin istemiyordu fakat, tehlikenin tam olarak ortasında olduklarını biliyorlardı.
"Sen yüreğinden umudunu eksik etme Erdal'ım." dedi, çocuğu kendisine çekip göğsüne yatırdı. Saçlarını okşarken, "Uyu. Bir gün daha eksilt bu iğrenç yerden." dedi.
Erdal tam gözlerini kapatmıştı ki, az önceki şarkı tekrar çalmaya başladı. Yüreği acıyla kavruldu. Bu muammeleyi hiçbir arkadaşı, dostu hak etmiyordu. Cezaevinin çoğu, neden burada olduğunu bile bilmiyordu.
Her gün bir koğuşu dışarıya çıkartıp, Türk ırkının yüceliğinden bahseden bir metin okutup, işkence ederek o koğuşları geri gönderiyorlardı.
"Türk'üm diye bağır lan." diye bağıran gardiyanın sesi yankılandı koğuşların hemen yanında.
İşkence saatleri başlamıştı demek ki. Erdal'ın gözleri yaşla dolarken, sıradaki kişinin kim olduğunu bilmemek acıtıyordu. Kendi candaşlarından, yoldaşlarından biri miydi bilmiyordu. Onlardan olmasa da canını yakıyordu bu durum.
"Türk'üm, Kürd'üm, Laz'ım, Çerkez'im." diye bağırdı bir ses. Ne acı, direniyordu. Başına geleceklerden habersiz. "Sen istediğin için söylemiyorum, insan olduğum için söylüyorum. İnsan.!"
Koğuş kapısı tekrar açılırken, önden Esat Oktay girdi içeri, iğrenç bir gülümseme eşliğinde. Arkasından genç ittirildi. Genç yere düşerken, herkes ayaklanmış ona doğru ilerlerken, Esat Oktay sert bir tekme attı gencin yüzüne. "Size bir lağım faresi daha getirdim." dedi.
Koğuştan çıkmak için hareketlenirken, "Ha bu arada." diyerek geri döndü. "Yarın metin okuma sırası sizde. Çok eğleneceğiz."
"Öleceksin Esat Oktay." dedi, yerde yatan genç. "Bunca insanın günahı boynuna dolanacak, öleceksin."
Esat Oktay gülümsedi. "Beni düşünemen gereken yerde değiliz Mahir." dedi, kafasını iki yana sallarken. "Ben senin elinde değilim, sen benim elimdesin."
Koğuştan çıkıp, kapıyı kapattı sertçe. Deniz ve Erdal genç adamı yerden kaldırırken, "Eyvallah yoldaş." dedi. Sızlayan yüzüyle herhangi bir yatağa otururken, Erdal'ın bakışları genç adamdaydı.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DARBE - GAY
Short Story1980 Darbesini anlatmaktadır. Bizi toprağa gömdüler fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlardı! İşkence, mide bulandırıcı unsurlar mevcuttur.