Brian'ın bir şey demesi için bekliyordum fakat ağzından tek bir kelime çıkmadı. "Söylesene noldu?" diyerek sert bir şekilde kolunu dürttüm.Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktı. Yatağın ucuna oturdu. Yüzündeki ifade hala değişmemişti. Solgun yüzü ve korkarak bakan gözleri beni endişelendiriyordu.
"İnsanı deli etme noldu söyle." Bu sefer şiddetli bir şekilde bağırmıştım.
"Abim iki gündür hastanedeydi. Durumu ağırlaşmış ameliyata almışlar."
"Lütfen.. lütfen ona bir şey olmasın."
Vücudumun tir tir titrediğini hissediyordum. Eğer abime bir şey olursa, hayır bunu aklımdan bile geçirmeyecektim abim her zamanki gibi yanımda olucaktı.
"Hastaneye gidelim." Ağlamamak için zor duruyordum güçlü durmalıydım bu sadece sıradan bir ameliyattı.
Brian hızlı bir şekilde doğrulup dolabından çıkardığı çantayı aldı ve birkaç parça kıyafeti çantasına yerleştirdi.
"Hadi çıkalım." diyerek kapıya yöneldi.
Brian taksi çağırmıştı. Bir an önce hastaneye varma umuduyla kafamdaki kötü düşünceleri silmeye çalıştım. Yol boyunca konuşmamıştı. Genellikle duygularını içinde yaşardı ama ben bir bakışından bile kafasında ne fırtınalar koptuğunu hissedebiliyordum.
"Hiçbir şey olmayacak." diyerek zoraki gülüş yerleştirdim yüzüme.
Tebessüm etmeye çalıştı ama beceremedi kafasını cama doğru çevirerek yolu seyretti. Abim en son okula gideceğini söylemişti ama anladığım kadarıyla iki gündür hastanedeydi. Brian'ın da bunu bildiğine adım kadar emindim. Zaten iki gündür bi garip davranıyordu. Her zaman arka planda durmaktan çok sıkılmıştım. Abimin hayatı söz konusuydu ve bu benden saklanıyordu.
Brian taksiciye parasını verir vermez hızlıca hastaneye girip danışmandan bilgi aldık. Ameliyat olduğu odayı bulup kapısında durduk. İçeri girmemize izin verilmiyordu. Abimin durumunun nasıl olduğunu bile öğrenemiyorduk. Ne kötü bir şeydi çaresizlik. Eskiden beri hastaneleri sevmemişimdir. O soğuk duvarları, acı kokusu ve insanın beynini kurcalayan aşırı aydınlatıcılar. Son zamanlarda hayatta olmak istemediğim konumlardaydım elimden bir şey gelmiyordu çözüme kavuşturamıyordum bazı şeyleri.
Ameliyathaneden çıkan doktoru görünce heyecanlanmıştık. Brian hemen söze atıldı.
"Durumu iyi değil mi?" Olumlu bir cevap isteyen soruydu bu. Doktorun ağzından çıkacak cevaba kendimi odaklamıştım. Durumu iyi diyecekti ve sevinç çığlığıyla Brian'la birbirimize sarılacaktık. Her şey tam da böyle gerçekleşecekti.
"Abiniz değil mi?" diyerek o da bize soru yöneltti.
Hızlı bir biçimde başımı sallayıp "Evet abimiz." Az önce sorduğumuz soruya yanıt almamıştık bu sefer ben sordum. "Abim ne zaman taburcu oluyor?"
Acı bir gülümseme takıntı doktor. "Çok güçlü ama fazla zamanı yok."
Ben az önce duymamam gereken bir şey mi duymuştum yoksa duyduğum ses beynimde geçen saçma bir diyalog muydu? Doğrusu ikisi de saçmaydı ikisi de olmaması gereken bir şeydi. Şu sıralar fazla uykusuzdum beynim mantıklı düşünemiyordu.
" İki hafta mı, daha kısa sürede taburcu olamaz mı?" diyerek sevecen bir şekilde sordum. Doktor ifadesiz bir şekilde bana bakıyordu. Elini omzuma koydu ve sıvazladı. Ardından hiçbir şey demeden çekip gitti. Yanlış bir şey mi demiştim neden sorduğum soruya cevap vermemişti?
Yaşlıydı, belki kulakları iyi duymuyordur. Ama ağzımın kımıldadığını gördüğünde illaki bir şey dediğimi anlamıştır. Duymadıysa da tekrar söylememi isteyebilirdi öyle değil mi? Yanlış mı düşünüyorum, hayır düşünmüyorum.