Umut dolu gözlerim, diğer iki adamdan biraz daha önde duran Lance'in yüzüne kilitlendi. Kalp atışlarım tavan yapmış, kalbim göğüs kafesimden fırlayacakmış gibi atıyordu. Ancak beni tanımıyor gibi bakıyordu. Beyaz gömleği, düzgün bir şekilde bacaklarına oturan siyah pantolonunun içinde, ellerini arkasında birleştirmiş otoriter bir tavırla öylece karşımızda duruyordu.
Tembel bakışları sanki sıkılmış gibi hepimizin üzerinde gezindi bir süre, bana da öylesine bir bakıp geçti sadece.
Arkasında koruma gibi duran; biri kısa saçlı ve sarışın, diğeri ise kızıl kıvırcık saçlı iki dev Rakshasa ise, gözlerini dikmiş sadece bana bakıyordu.
Kafa karışıklığıyla alnım kırıştı. Beni tanımıyormuş gibi davranması, buradan çıkabilmem için oynadığı bir oyun muydu? Ne yapıyordu? Kısacık bir an düşünüp beklemeyip görmeye karar verdim.
Tartışmamızdan sonra bana, beni burada ölüme terk edecek kadar kızgın olmadığını ümit ettim.
O sırada girdiğimiz kapı yüksek sesle açıldı. "Kain! Dostum, eğlenceye bensiz başlamadınız değil mi?" diyen gür bir erkek sesi yankılandı salonda.
Birkaç saniye sonra daha yakından gelen neşeli sesiyle, "Görüyorum ki partiyi kaçırmamışım." dedi.
İçgüdüsel olarak, tam yanımdan geçerken hafifçe kafamı çevirip ona baktım. Vücudumda, aşağıdan yukarıya beğeniyle gezinen gözleri gözlerimi bulduğunda, o hareket etmeyi kesti, ben ise bir süre nefes almayı. İkimizin de bakışlarında sadece şaşkınlık vardı...
Sanki, boş bir odadaki iki kişiymişiz gibi gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Sesli bir şekilde yutkundum.
Beni tanıdığı saniyeyi biliyordum. Gözlerimi gördüğü andı...
Resmen zamanın akışı bir süre yavaşlamış gibi ağır adımlarla hareket edişini ve iyice bana doğru yaklaşmasını izledim. Bakışları hâlâ dikkatle gözlerimin arasında gidip geliyordu. Yakışıklı yüzüne, tıpkı bir kedi gibi tembel bir gülümseme yayıldı.
Gözlerimi birkaç defa şaşkınlıkla kırpıştırdım. Benimle uğraşan Tanrıların hastalıklı bir mizah anlayışları olmalıydı.
Çünkü bu oydu...
İri Kıyımdı ve ben sanki tekrar on yaşındaydım. Darshup, beni kolumdan tutarak hayatımın ilk ölüme yakın dayağını yemem için sürüklemeye başlamadan önce, yerde dizlerimin üstünde doğrulmuş karşımda duran ölümsüze ters ters bakıyordum...
İri kıyım geçerken bana göz kırpmış, bense ona yüzümü buruşturarak tepki vermiştim. Bu tepkime kıkırdayarak gülmüştü. Şimdiyse geçmişten gelen bir hayalet gibi karşımda durmuş ve tek kaşını kaldırmış dikkatle beni inceliyordu.
Elbette ki hiç değişmemişti. Hâlâ aynı dağınık kumral saçlar, ona insanmış gibi daha doğal bir görüntü veren gözlerindeki o ışıltı, güzel ve biçimli yüzü, geniş dolgun dudakları ve doğal olamayacak kadar beyaz dişleriyle zamanda donup kalmış gibi tam karşımdaydı.
Gözlerini benden ayırmamaya devam ederken ıslık gibi uzun ve sesli bir soluk aldı, "Vay canına gör de inanma!" dedi bana doğru bir adım daha yaklaşıp.
Ardından dudakları alayla büküldü. "Görüyorum ki gayet güzel bir şekilde büyümüşsün tatlım."
Kişisel alanımı aştı ancak inatla kıpırdamayı reddettim. Gözlerini hızla tekrar üzerimde gezdirişini izledim, göğüslerimde özellikle fazladan oyalanmıştı. Bakışları en sonunda tekrar gözlerime çıktığında, tek kaşımı kaldırarak meydan okuyan bir ifadeyle ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EVA +18 (Avesta Serisi 1. Kitap)
FantasyKitap +18 içeriklidir ve yetişkinler içindir. Ölümsüzlerin hâkim olduğu acımasız Avesta topraklarında, insanların çok fazla seçeneği yoktu. Ya açlık ve sefalet içinde yaşayacaklardı, ya da özgürlüklerinden vazgeçip köle olmak zorundalardı. Bu yeni d...