Multimedya: Buğu'nun Anneannesinden kalan evi
"Haydi, Buğu! Geç kalıyoruz!"
Kulaklıklarımı küçük çantama koydum ve boynuma astım. Evime son bir kez daha baktım. Anılar, zihnime hücum ediyor, göz yaşlarım firar ediyordu. Gitmek istemiyordum.
Omuzlarımda hafif sertlik hissedince sıçradım.
"Orayı seveceksin, canım. Bu kadar üzülme."
Annem, omuzlarımı sımsıkı sarmıştı. Ben de onu sarmaladım. Hiç istemesem de dediğini yaptım. Alacağımı alıp kapıyı kilitledim ve arabaya bindim.
Kulaklığımı taktım ve en sevdiğim çalma listemi oynattım. Bu müzikler en azından beni rahatlatıyordu. Tanıdıklardı...
Yol ilerlerken, şeritleri gözlerimle takip ediyordum. Sanki düşüncelerim akıyordu.Uçakla gideceğimiz için yolculuğumuz fazla uzun sürmeyecekti. Yine de ulaşmak istemiyordum. Mersin'de yaz mevsimini yaşayabilirdiniz. Dışarıda küçük kız çocuklarıyla birlikte ip atlayabilir, serinlemek için denize girebilirdiniz. Kek ve ya pişi yapabilir, konu komşuya dağıtıp aranızdaki bağı güçlendirebilirdiniz. Ama en önemli iki şey vardı: ait olduğunuz yerde ve anladığınız dilde konuşulurdu.
Ama Manalas öyle değildi.
Norveç'in hemen bitişiğinde küçük bir ülkeydi ve her zaman soğuktu. Göletleri vardı ve çoğunlukla buz tuttuğundan, yüzmek için ideal değildi. İnternetten araştırınca yeterince şey görmüştüm. İklimi gibi soğumuştum...
Annem seveceğimden, oranın tam benlik olduğundan nedense oldukça emindi. Ben hiç sanmıyordum. Bazı insanlar, insanlarla fazla samimiyet kurmadığım için beni yabani buluyorlardı. Benim felsefem ise basitti; fazla samimiyet=pişmanlık+nankörlük ve gereksiz samimiyetin getirdiği yılışık çıkar ilişkileri. Iğğ!
Türkiye'de fazla arkadaşım yoktu, kabul ediyordum ama en azından samimilerdi. Tanıdıklardı. Ama gideceğimiz yer... Tamamen yabancı... Dilini bile bilmediğim bu koca şehirde nasıl arkadaş edinebilirdim ki?
Evet, bir hayli canım sıkkındı ama aileme de kızamazdım. Babamın işi için oraya gitmek zorundaydık. Babama göre, daha iyi bir hayat için... Belki haklı olabilirdi, yine de... Her şey tanıdık olsa bile, yeni şeylere alışmak benim için çok zordu. Ama yapmak zorundaydım.
Boğulmuşluk içinde derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmek için yavaşça verdim.
Mersin'de havalimanı olmadığı için Adana'daki Şakirpaşa havalimanından gidecektik. Radyonun müziği kulaklığın içinden sızarken, başımı bir daha ne zaman geleceğimi bilmediğim şehrime çevirdim ve düşüncelere daldım.
****
Sarsıntıyla yerimden sıçradım. Ne olduğunu anlamak için etrafıma bakındım. Başımı biraz kaldırdığımda gözüme bir şey ilişti.
Adana mı? Geldik mi yani?
Tabelasını görmüştüm ama inanamamıştım. Ne çabuk gelmiştik? Düşüncelerimle cebelleşirken vakit kaybetmiştim. Her neyse. Küçük bir sorun. Birkaç dakika sonra sarsıntılar kesilmişti. Şeritler bulmayı beklerken, beyaz büyük havalimanını gördüğümde, annemin işaretiyle arabadan indim.
Kulaklıklarımı çantama koydum. Havalimanı prosedür vb. şeyler uygulandıktan sonra, valizlerimizi aldık ve uçağımıza ilerledik.
İtiraf etmeliyim ki, çok heyecanlıydım ve bir o kadar da gergindim. Korku değil, gerginlik! Sonuçta ilk defa uçağa binecektim. Normaldi, değil mi?