Akdeniz açıklarında bulunan ve harita üzerinde yeri olmayan bir adada yaşayan Niran, küçük bir çocukken adanın bombalanarak yok edilmesi üzerine Ankara'ya getirir. Niran, element yüzüğüne sahip olan bir safkandır. Element yüzükleri, kişilere uygun o...
"When is a monster not a monster?" (Bir canavar, ne zaman canavar değildir?)
Kafamın içindeki sonu olmayan zehir kuyusu beni deniz manzarası olmayan bir uçuruma sürüklüyor, hissettiğim tedirginlik sağlam adımlar atmamı engelliyor. İliklerime kadar hissettiğim korku, uçuruma karşı attığım her adımda daha çok artıyordu. Beynim, vücudumun her yerinde dolaşmaya başlayan zehirin yetersizlik emrini verirken uçurumun sonuna ayak basıyorum. Büyük bir çukurun başlangıç yeri olan uçurumdan aşağı bakıyorum. Gözümden dökülen yaşlar uçurumdan aşağı süzülüyor, yok oluyordu. Her şeyini kaybetmiş küçük bir kız çocuğunun burada ne işi vardı? Her şeyini geri kazanmak isteyen, uçurumun kenarında öylece aşağı bakan küçük bir kız çocuğu. Döktüğü her göz yaşı, kafasının içindeki zehiri uçurumdan aşağı akıtıyordu. Göz yaşları büyük çukurun kutsal topraklarına zehirini yayıyordu.
Zehir karışmış topraklarda açan bir çiçeğin zehirli olmama ihtimali yoktur. Besinlerini topraktan aldığı için zehir çiçeğin de içine işlemiştir. Çiçek ne kadar güzel olursa o kadar çiçeğin görüntüsüne aldanırız. Fakat yeterince güzel olan bir çiçek, yeterince beslenmiş demektir. Bu durumda o topraklardaki en güzel çiçek, en zehirli çiçektir. Zehir, onu güzelleştiren en önemli besin maddesidir. Çiçeğe aldanıp çiçeği koparttığınızda zehiri elinize bulaşır.
Çukurun içinde küçük bir erkek çocuk dolaşmaya başlıyor. Benim zehirli göz yaşlarımın beslediği çiçeklere ulaşıyor. Çiçeklerin en güzellerini tek tek toplamaya başlıyor. Eline bulaşan zehir, onu öldürmek için derisinin üstüne temas ederken erkek çocuğunun düşündüğü tek şey küçük kız çocuğuna çiçek vermekten başka bir şey olmuyor.
İçimdeki küçük kız, uçurumun başından çocuğu izlemeye başlıyor. Göz yaşlarını ellerinin tersiyle siliyor. Belki dakikalar içinde ölecek olan çocuktan ona kalacak olan ilk ve son hediye olan çiçekleri almak için beyaz elbisesinin eteklerini biraz yukarı kaldırarak uçurumun karşısındaki yola koşmaya başlıyor. Çocuk koşan kızı gördüğünde çukurun sonuna koşuyor. Nefesi tükeniyor, her attığı adımda bacakları daha çok güçsüzleşiyor, elindeki çiçekler tek tek yere düşmeye başlıyor. Tam ortada buluştuklarında çocuğun elinde tek bir çiçek kalıyor. Kız, çocuğa kızarmış gözleriyle gülümsüyor. Çocuk canının acısını unutup gülümseyerek çiçeği kız çocuğuna veriyor.
Kız çocuğu çiçeği aldıktan sonra bir kaç dakika sonra ölücek olan çocuğa bakıyor. Kollarıyla çocuğu sarıyor, sarılıyorlar. Kız küçük kayalardan birine oturuyor. Çocuk, kızın dizine yatıyor ve bir daha göremeyeceği o güzel yüzü ezberlemeye başlıyor. Öldükten sonra zihninde sadece onun güzel yüzü ve gülümsemesi kalsın istiyor. Çocuk son nefesini veriyor, kızın gözlerinin içine bakarken. Kızın gülümsemesi, çocuğun bir daha açılmamak üzere olan kapanan gözlerinden sonra soluyor. Çocuğun kaybolmakta olan ruhu kızın kulağına fısıldıyor; Sen benim bilinmezlik çukurumda açan en güzel çiçeksin. Az önce solan çiçek ve kaybolan bir ruh. İçimdeki küçük kız, sana soruyorum. Her şeyi tekrar kaybetmeye hazır mısın?
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.