Kapıyı yavaşça kapatıp az önce benim yaptığım gibi sırtını yasladı. Ayaklarına baktım, buraya kadar yalnız yürümesi bir hayli zor olurdu, olmuştu da. Yaralı ayağının sadece parmak uçları yere temas ediyordu, sekerek geldiğini varsaydığımdan hemen kalkıp kolundan tuttum ve yatağa doğru ilerlettim.
"Buradan konuşmadan çıkmayacağız galiba." dedi
"Sarhoş musun sen?"
"Senin kadar." derken gülüyordu, ben de öyle. Onu yine aynı pozisyona getirip bu sefer ayak ucuna geçtim ve kendimi geriye doğru bıraktım. Gözlerim kapalıydı bu sefer başka bir şeye odaklanmak istemiyordum, zihnimi serbest bırakmaksa onu düşünmeye eş değerdi. "Kurtulamayacağız değil mi?" dedi. Ona dönüp kafamı iki yana sallarken dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Kurtulmak istiyor muyuz?" dediğimde ise kafasını sallayan taraf o olmuştu.
"Zehir gibisin, o kadar yavaş nüfuz ediyorsun ki ne ne zaman olmuş anlayamıyorum bile. Daha bana ne yaptığını anlayamamışken senden kurtulmayı nasıl isteyebilirim?" dedi. Az buz sarhoş değildik, o gün tek hissettiğimiz geçmişti.
Tekrardan gözlerimi kapattım ve yüzümü tavana döndüm. Beni izlediğini hissedebiliyordum, ben de aynısını yapardım. Bunun aksinin olma ihtimali çok daha yüksekken sarhoşlun verdiği cesaret ile:
"Önüne bak." deyip güldüm. Cevap vermedi, gülmedi de. Ama gözleri hala üstümdeydi, en azından o his hala benimleydi. Üstüne düşmedim sessizliğe odaklandım, camdan içeri giren hışırtı sesleri dışında hiçbir şey duyulmuyordu. Bir kıpırdanma oldu önce sonra basbayağı bir harekete dönüştü. Nedense açmadım gözlerimi, gitmesinden de gelmesinden de korkmuştum. O kadar da sarhoş değildim. Yanıma uzandığını hissettim, dizlerini tam yatağın bitiminde kırmış ve ayaklarını aşağı sarkıtmış bir biçimde yattı bacaklarımız birbirine değiyordu. Beraber yatmak şöyle dursun, beraber bir şey yapmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki bu ufacık olay bile beni heyecanlandırmaya yetmişti.
"Bir oyun oynayalım mı?" diyerek kafasını bana çevirdi. Gözlerimi açıp dönmeden kafamı yukarı aşağı salladım. Dönemezdim. Çok yakındı. Gözlerini benden ayırmadan. "Yarın hiçbir şey hatırlamayacakmış gibi konuşalım, davranalım, saçmalayalım..." Kafasını tavana çevirip ellerini arkasına attı minik bir kıkırdama ile devam etti. "Hatırlasak bile bunun üzerine konuşmayalım." dedi. Bunu teklif etmesi bile yeterince sarhoş olduğunun göstergesiydi, Ilgaz riskli şeylerden hoşlanmazdı. Kendimle ilgili bir çıkarım yapamadım o an, alkole karşı düzenli bir zayıflığım veya direncimin yoktu gelişigüzel ilerledi bu da diğer her şey gibi.
"Tamam." diyerek ona doğru dönerken aşağı sarkıttığım ayaklarımı da karnıma doğru çektiğimde dizlerim pantolonunun lekeli kısmına denk geliyordu, orada söylediklerini hatırladım, ima ettiği şeyi. Bu kadar az mı güveniyordu bana, yoksa bu kadar çok mu kıskanıyordu beni?
O da bana aynı şekilde döndü, ayağını karnına çekme aşamasında yüzünü buruştururken gayri ihtiyari ben de gözlerimi kıstım. Minik bir sesle inlerken benim de ondan farksız olan ifademi gördü ve gülmeye başladı. Kaç kez tekrar ettim, kaç kez bu uğurda karıştırdım nefesimi havaya, kaç kez edebiyata malzeme ettim iki dudağının yukarı kıvrılışını bilmiyorum ama eminim ki bir bu kadarını daha hak ediyordu. Ağızı az buçuk laf yapan birisi görse onu, yine bu kadar yakından, ne uğraşı varsa bırakır kalem eline iz yapana kadar anlatırdı kağıtlara bu gülüşü.
"Sen yeteri kadar sarhoş değilsin." dedi birden, öyleydim ama nedense bozmadım onu.
"Değilim." diye tasdikledim onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Ficção GeralAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀