Etraf bir merceğin buğulu görünümüne bürünmüştü Ranet gözlerini yavaşça açarken. Göz kapakları tamamen açılınca buğulaşma gitmişti artık her şey daha netti. Sadece hafif sarhoşluk vardı bir de başı ağrıyordu. İçmiş gibiydi adeta...
Kendine tamamen geldiğinde etraftaki karınca sürüsü gibi insan topluluğunu daha yeni fark etmişti.
"İyi de bu insanlar neden buradaydı ve neden gözleri bir sağa bir de bana kayıyordu. Ne vardı ki bende? Hem bir dakika bunlardan daha önemlisi ben neredeydim? Burası neresiydi?" diye düşüncelerdeydi Ranet. Kendisine yöneltilen bir sorudan dolayı bıraktı düşüncülerini.
"Hey sen iyi misin çocuk?" dedi okul müdürü.
"B- ben galiba iyiyim efendim." dedi Ranet tereddütlü bir sesle.
"Ne oldu size böyle? İlk sen ayıldın, o yüzden sana soruyorum."
"İlk ben mi ayıldım? Ne oldu ki?" dedi anlamaz bir sesle.
"Ne demek ne oldu? Burada o şiddetli seslerin olduğu yerde olan sizsiniz hem de aygın baygın bir şekilde. Ve ne olduğunu bana mı soruyorsun?"
"Biz mi? Biz kimiz?" derken kafasını sola çevirdiğinde bu sorunun cevabını kendi kendine aldı. Ve tabii sonra kendilerine ne olduğunu da.
Az önce bu spor salonunda kıyamet kopuyordu. Ranet'in solundaki çocuk bir pinpon topu edasıyla önce bir yukarı bir aşağıya sonra da bir sağa bir sola gidiyordu. Bunu kontrol eden bir mavi yanılsama vardı. Ranet bu olanları mıhlanmış bir şekilde izliyordu spor salonunun girişinde dururken. Sanki her şey bir kurallı tiyatro oyunu gibiydi o an. Sonrasında ise çocuk nihayet yere düşmüştü. Ve Ranet'in sırası gelmişti artık sahne sırası onda olmuştu o ortaya gelince. O mavi yanılsamayı hayal meyal görmüş gibiydi. Neydi o mavi yanılsamanın adı. Acaba adını öğrenmiş miydi? Öğrenmişti. Hatta o çocuk mavi yanılsama olan kızın adını söyledikten sonra yere düşmüştü. Ama bu adı hatırlayamıyordu. Sonra ne olmuştu? Mavi yanılsamanın yanında bir çocuk vardı. Ve bu çocuk sanki o kızdan aldığı bir komutu yerine getirmişti. Sonra da her şey kararmıştı. Dünya o anlık yok gibiydi Ranet için.
"Hey sana diyorum sana!" dedi hiddetli bir şekilde Müdür.
"Hiiğ" gibi garip bir ses çıkardı Ranet sanki bir yerden düşmüş gibi.
"Bana mı dediniz?" diye sordu Ranet karşısında zebella gibi dikilen adama.
"Evet sana dedim başka kime diyeceğim?"
"B-ben" diye kekelerken sol tarafından bir ses gelmişti. Herhalde bu yanı başında baygın yatan çocuğun, kendine gelişinden dolayı kaynaklanan bir sesti.
Müdür aradığı cevabı karşısında saf gibi duran çocuktan alamayacağını anlamış olsa gerek ki Ranet'in yüzüne biraz bakındıktan hemen sonra diğer çocuğa döndü.
"Ne oldu size?" diye sordu ümitsiz bir tavırla.
Çocuk bu soru müdürün ince dudaklarından çıkarken kafasını sağa çevirdi yani Ranete doğru. Ve sağında duran çocuğa bir kaç tedirgin bakış gezdirdikten sonra bir çığlık attı. Salonun duvarları çıplak olduğundan bu çığlık bir eko gibi kulak tırmalayan bir şekilde çıktı etrafta. O kadar sertti ki salonda bulunan herkes, çığlık atanın kendisi de dahi elleriyle kulaklarını kapadı bu ses karşısında. Sonra da ellerini kulaklarından çekip dizlerini önüne dağ misali kaldırıp elleriyle kavradı ve bir ileri bir geriye doğru olduğu yerde sallanmaya başladı bir tekne edasıyla. Kalın dudaklarından bir hece çıkıyordu çocuğun ''O, o, o'' diye bir üçlemeydi bu çıkan hece. Sanki birini işaret etmeye çalışıyordu. Çocuk birden Ranete doğru atıldı ''O'' diyerek. Çocuk Ranete doğru atılırken müdürde çocuğa doğru atılarak onu engelledi. Müdür, çocuğun sırtını sıvazlayarak sakinleştirmeye çalışıyordu. Çocuk biraz dinginleştikten sonra, müdür artık sorulması gereken soruyu çocuğun kafasını kendi göz hizasına tutarak ''Şimdi bana söyle, o kim? Kimden bahsediyorsun o diyerek?'' dedi müdür. ''Bana saldırıp beni bu hale getiren kişiden bahsediyorum, yani ondan.'' dedi çocuk kafasını müdürün ellerinden kurtarıp Ranete doğru kafasını çevirerek. Ranet hemen savunmacı bir modla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAMGALI DOĞANLAR
FantasíaSonsuz Mühürle Lanetlenen Kabilin Soyundan Damgalı Doğanlara Kadar Uzanan Bir Hikaye