Sabah uyandığımda annem daha uyanmamıştı. Eee bunda ne var diyeceksiniz evet bunda bir şey yok sorun: Sabahın köründe uyanma sebebim. Sanırım Damlayı Cem'in yanında rezil ettiğim için " Allah'ın sopası yok." sözünün doğruluğunu şuan anlamış bulunmaktayım. Bir süre sessiz kalıp midemi dinledim. Hımm guruldama yok. Hemen elimi yüzümü yıkayıp günlük işlerimi hallettikten sonra ders çalışmaya başladım. Yaklaşık iki saat matematik ardından kendimi biraz daha zorlarsam kötü şeyler olacağını hissedip annemi uyandırmaya gittim.
Odaya resmen bir ceylan titrekliğinde girdim ve bir kaplan çevikliği ile annemin üzerine atladım:
-Anneeee!
Ses yok.
-Anne?
Yine ses yok şimdi ne yapmam gereken Orlanda Bloom'un Türkiye'ye geldiğini mırıldanmak.
"Aslında uyuyabilirsin.Sonuçta Orlanda Bloom yaklaşık iki saat öncesinde Türkiye sınır.."
"Ne dedin sen ?" Vee bingo! Bu kadının zaafları bir mükemmel. Her zamanişe yarıyor.
" Iıı şey dedimki çok açım"
Anneme bir öpücük verip ve bana saydırmalarını es geçip elime telefonu aldığım gibi babamı aradım.
"Günaydıııın."
"Günaydın canım."
""Nasılsın baba?"
"İyiyim canım sen nasılsın?"
"Mükemmel"
"Annen nasıl bakalım?"
"Uyandırmak için Orlanda Bloom'u kullandığım için bana söylenmekle meşgul olsada genel olarak idare ediyor."
"Zaaflar. Hıım. Büyük hata."
"Yaa ne demezsin." Bir süre daha konuşup kahkahalara boğulduktan sonra telefonu kapattık.Annemle boşanmış olsalar bile hala çok iyi anlaşmaları beni mutlu ediyor. Babamın Amerikaya taşınmasından bu yana ben onu çok özlüyorum,annemde çok özlüyor fakat bana belli etmemekte üstün bir çaba sarfettiğinin farkındayım. Tuhaf ama ikiside kariyerleri için birbirlerini bıraktılar. Ama her ne olursa olsun bir araya geldiğimiz zaman yeniden mutlu bir aile olabildiğimiz için Allah'a şükrediyorum.
Hemen kahvaltıya yetiştim yoksa annem beni bu sefer kesin parçalardı.Annemin kurdela şekl,nde yaptığı peçeteler eşliğinde "Estetik kahvaltı"mızı yaptık.
"Bu peçetelerle bu kadar uğraşmana gerek yok biliyorsun değil mi anne ?"
"Sana ne Beril. Sana değil zaten kendi göz zevkim için yapıyorum."
"Hıhı."
Birbirimize sürtünmekle geçen kahvaltıdan sonra hemen üstümü değiştirmek için odama gittim. Siyah opak kilotlu çorabımı giyindim üzerine ise siyah şortunu giyindim.yuvarlak yaka bol bluzumun üzerine gömleğimide geçirdim ve saçlarımı olduğu gibi bıraktım. Her zamanki gibi. Çantamın içine kitaplarımı, kulaklığımı ve selpak peçetemi koyduktan sonra Burağın gelmesini bekledim. Hiçbir zaman makyaj malzemesi koyan ve taşımak için bir öküz kuvveti gereken ve elinizi içine attığınız zaman sonsuzluğa ulaşacağınızı sandıgınız çantalarım hiç olmadı.
Deniz hocanın o gün söyledikleği kompozisyon ve beste yarışması kafamı sürekli kurcalıyor. Kompozisyon alanında katılmamı bütün okul öğretmenleri istesede ben Türkiye geneli yapılacak olan bu yarışmaya kendimi hazır hissetmiyorum.Telefonun sesi ile kendime geldim:
"Efendim Damla"
"Nerde kaldın?"
"Burağı bekliyorum."
"Burak gelmiyormuş.Cemi aradı sen bilmiyor muydun?"
"Geliyorum bekleyin." gibisinden bir şeyler geveledim ama aklım Burağın bana neden haber vermediği, pardon haber vermeye tenezzül etmediği hakkında düşünme sınırlarını aşıyordu. Aman belkide işi çıkmıştı. Ama Cem'i arayana kadar beni arayabilirdi. Belkide düşünemedi. Herneyse. Eminim geçerli bir sebebi vardır.
Sonunda bizimkileri bir köşede beni beklerken buldum.
"Birileri bana neden burda moron gibi durduğunuzu açıklayabilr mi acaba?"
"Seni bekliyoduk" Aslında her yere önce ben giderdim ve her zaman bekleyen ben olurdum. Ama bugün onlar beklemişti ve bir daha bu durumla karşılaşmamak için erken gelmeye kendimce söz verdim.
"Eee ne yapıyoruz bakalım?"
"Sinemaya gidebiliriz." Tabiki bu öneriyi her zaman zaman düşünmemek için üstün bir çaba harcayan Mert attı. Kimseden ses çıkmayınca bir komedi filmine bilet alıp salona girdik.Yerleri bulmaya çalışırken patlamış mısır yediğim için boğazıma kaçtı. Hayır pisboğaz deiğim.
"Öküz müsün Mert? Senin vurmalarında öleceğim."
"Az sabretseydin bu kadar vurmazdım." Birbirimize' muhattabım değilsin' bakışlarını atıp yerlerimize geçtik.
Yaklaşık iki saattir gülmekten yüz kaslarımı hissetmiyordum ki film bitti.
"Güzeldi."
"Ay şey sahnesi çok komikti yaa neydi o..."
"Çocuğun düştüğü sahne" Hepimizin aklına tekrar gelmiş olmalı ki tekrar kahkaha atmaya başladık. O kadar komik değildi ama birbirimizin gülmelerine kahkaha atıyorduk.
Film hakkında yorum yaparak ilerliyorduk.
"Öykü!"
Semih'in sesiyle arkaya dönen ben,Mert,Öykü. Tamamda ben ne alaka?Öykü Semih'e selam vermeye giderken göz ucuyla Mert'e bakmayıda ihmal etmedi. Fena fettan. Damlaya 'Acilen pijama partisi yapmamız gerekiyor.' bakışlarımızı atıp. Öyküyü bekledik. Çok şükür ki sekerek hoplaya zıplaya saçma sapan hareketler yaparak yanımıza geldi. Semih başıyla bizi pardon bizden bir tek beni tanıyoryada beni daha çok seviyor ki bana selam verdi. Kahretsin ki yine mükemmelim.
"Biraz zayıfladığımı fark etti."
Evet Öykü iki kilo zayıflamıstı ve bunu bir tek O, ben ve Damla biliyorduk. Öykü hakkında bu kadar dikkatli olmasına şaşırmadım değil açıkcası.
"O, senin popona mı bakıyor?"
"Saçmalama Mert bu cümleden nasıl bunu çıkarabildin?"
"Başka ne açıklaması olacak? Demekki bakıyor."
"Peki, bundan sana ne?"
Mert tam cevap vermek için ağzını açtı ama sonra tekrar kapattı. Öykü arkasını dönüp yürümeye başlayınca bizde yürüdük.Mert'e yetiştim.Tam teselli etmeye başlıcaktım ki
Bir dakika o Burak değil mi?
Burağın yanında ki Zeynep?
Pardon?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYKIRI
Romanzi rosa / ChickLitBilindik bir kurgu fakat her şeye aykırı bir karakter. "Dışı ne kadar sıradan görünsede içi bir o kadar aykırı. Bu kız sevilmek için mükemmel fakat aşık olmak için berbat bir seçim." "Anılar ile dolu eski bir sandıkda olabilirim,sonsuz bir hiçlikte...