8.Bölüm

237 20 4
                                    


Gözlerimi babama kaydırdım, baba dediğime bakmayın. Hiçbir şey ifade etmiyordu bu sözcük, boştu. Ben zaten onsuz büyümüştüm, ne için tekrar ona ihtiyaç duyayım diye düşündüm bir an.

Çok değişmişti, hiçbir şey o puslu anılarımda hatırladığım gibi değildi. Gür ve kumral saçları ağarmaya başlamış, yüzü çökmüştü. Yine de fena değil diye düşündüm, o lanet azkabanda kalmak hiç kolay değildi. Birkaç haftada bile aklını kaçıranları duymuştum. Anneme sarıldıktan sonra bana doğru döndü.

Yaşlı gözlerini beni incelemek için kullandı. Zorla dudaklarını araladı ve tek cümle söyledi.

"Çok büyümüşsün."

Daha sonraysa bana sarıldı, kılımı bile kıpırdatmadım. Annemeyse anlamaz bakışlar atmakla meşguldüm, onun kadar akıllı bir kadın nasıl hâlâ böyle bir adamla ilişkisini sürdürmek isterdi? Kafayı yiyecek gibi hissediyordum.

Eve gittik, onsuz yerleştiğimiz bu eve şimdi girmesi beni oldukça rahatsız etmişti. Yine de bir şey demedim, yalnızca annem için. Odama geçip baykuşumun gelmesiyle bana getirdiği mektubu aldım ve açtım.

"3.00'te sizin evdeyim, istemesen de geliyorum."

Penceremin önüne geçtim ve Regulus'u beklemeye başladım. Özlemiştim, bir o kadar da korkmuştum. Onu bu kadar özlemekten çok korkmuştum çünkü hiçbir şeye bu kadar bağlanmamalıydı insan. Bir gün elinden kayıp giderse ne yapacağını düşünmeliydi, keşke bunu o zaman bilseydim. Kapının yavaşça açılmasıyla arkaya doğru döndüm ve babamla göz göze geldim.


"Konuşabilir miyiz Hannah?"

"En azından ismimi hatırlatmana sevindim."

Gözünde yalnızca hüzün vardı şimdi. Yanıma geldi ve sarı koltuğuma oturdu, sanki ne diyeceğini bilmiyormuş gibi gözüküyordu.

"Özür dilerim, her şey için. Düşünmek için, pişman olmak için tamı tamına 10 yıl harcadım. İnan bana seni bir kez olsun görmek için vermeyeceğim şey yoktu, hatırlıyorum da seni gerçekten çok istemiştik. Annenin sana hamile olduğunu öğrendiğimde benden mutlusu yoktu, o an kendime söz verdim seni dünyanın en mutlu insanı yapacağıma söz verdim."

"Sözünü tutamadın baba, benim istediğim şey dünyanın en mutlu insanı olmak değildi ki zaten. Benim istediğim tek şey yanımda olmanızdı."

Gözlerimin sulanmasıyla yüzümü yere doğru çevirdim. Nefret ediyordum böyle duygusal anlardan, keşke görünmez olsaydım diyordum o an.

"Sana söz veriyorum, artık elimden ne gelirse yapacağım. Belki beni görmek istemeyeceksin ama hep yanınızda olacağım."

"Benim yanımda olmana gerek yok, annemi mutlu etmen yeter de artar bile. Yine de onu bir kez daha üzdüğünü görürsem bir daha yüzümüzü bile göremezsin."

Annemin içeriye girmesiyle kızaran yüzümü ellerimin arasına aldım ve gözyaşlarımı sildim.

"Regulus seni bekliyor."

"Regulus kim?"

"Orion ve Walburga'nın küçük oğlu."

"Onları görmeyeli çok oldu, sanırım bir teşekkür yemeğine davet etmemiz gerekiyor."

Ne için teşekkür edeceklerini anlamasam da sorgulamadan aşağı kata indim ve salonda oturan Regulus'u gördüm.

"Hoş geldin."

Bana dönüp gülümsedi, çok daha iyi görünüyordu. Gözlerindeki parıltının ve heyecanının sebebini anlayamasam da bir şey demedim. Annem ve babamın yanımıza gelmesiyle aramızdaki sessizlik bozuldu.

"Hannah benimle beraber mutfaktaki frambuazlı turtayı getirmeye ne dersin? Regulus çok sever."

Başımla onaylayıp annemle mutfağa girdim. Tabak çıkarıp Regulus için hazırladığımda annem bana gülümsedi.

"Babanla yola çıkıyoruz, annesi ve kardeşlerini görmek istiyor. Birkaç gün kalacağız, eğer gelmek istersen..."

"Gelmek istemiyorum anne, burada kalacağım."

"Peki o zaman, kendine dikkat et. Biz gidiyoruz tatlım."

Annem ve babamın kapıdan çıkmasını seyrettikten sonra kendinden geçmiş bir şekilde frambuazlı turtasını yiyen Regulus'a yalnız kaldık...

Look at the sky| R.A.B.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin