31.Bölüm

497 19 0
                                    

Gülnihal sultanın düğünü tüm ihtişamıyla devam ediyordu.
Erkekler tarafinda güreş yapılıyordu.
Sultan Selim divanına kurulmuş izlerken kardeşini Mevlüt Paşayla evlendirdiği için doğru bir karar verdiğini düşünüyordu. İçinde buruk bir neşe vardı.

Kadınlar tarafında ise cariyeler raks ediyor, şerbetler dağıtılıyordu. Hümaşah gerçekten çok mutluydu. Aşık olduğu adamla barışmıştı. Artık Valide sultanı da umursamıyordu, nasıl olsa Halime sultan bir şeyler düşünmüştü. Neredeyse herkes eğleniyor, gülüyordu fakat Ayşenil sultan asık bir suratla etrafı izliyordu. Hümaşah aynı zamanda Ayşenil'i gözlemlemeyi ihmal etmiyordu. Ayşenil tıpkı son zamanlardaki gibi dalgın, mutsuz ve asık suratlıydı. Bir derdi olduğu aşikardı fakat söylemiyordu. Hümaşah daha sonra ağzını arayacaktı.

***

Günlerdir süren görkenli düğün sonrası Gülnihal ve Mevlüt Paşanın nikahı kıyılmış, yeni konaklarına gitmişlerdi. Valide sultan yorgun ama huzurluydu. Ayşenil sultan ise günlerdir kendini odasına kapatmış aşk acısı çekiyordu. Onun bu hâlini sadece Hümaşah ve Halime sultan farketmişti. Halime sultan yeğenini kesin bir şekilde uyarmayı kafasına koymuştu. Şimdi Ayşenil'in dairesinde esip gürlüyordu.

"Kendine gel artık Ayşenil! Son günlerde iyice bıraktın kendini. Düğündeki hâllerin neydi öyle? Sanki düğün değil de yas varmış gibi..."

"Benim için yas sayılır hala! Elimde değil Mevlüt Paşa'ya olan hislerimden vazgeçemiyorum."

Aşk acısı çekiyordu genç sultan. Fakat Halime sultana göre bu zayıflıktı. Yeğeninin bu divane aşık hâllerine tahammül edemiyordu. Odanın içinde volta atmaya başladı. Öfkeyle iç geçirdi, bir hışımla Ayşenil'e döndü
"Anladık paşaya olan aşkından karalar bağladın. Lakin ne olursa olsun insanlara göstermemen lazımdı. Dua et ki kimse anlamamış olsun. Gerçi herkes düğünle ilgileniyordu ama..."

Ayşenil sultan elinin tersiyle göz yaşlarını silip halasına kinayeli bir bakış attı.
"Evet herkes düğünle ve onunla ilgileniyordu. Beni gören olmamıştır  tasalanmayın sultan halam."

"Hâlâ kıskançlık yapıyorsun. Sen evvelden böyle değildin. Yani bu kadar zayıf değildin."

Ayşenil daha da öfkelenmişti. Farketmeden sesini yükseltti.
"Kıskançlık falan yok! Gülnihal kim ki ben onu kıskanayım?"

"Benimle konuşurken haddini bil!"

Halime sultan öfkeyle daireden çıktı. Karşısından Hümaşah geliyordu fakat o kadar sinirliydi onu görmedi bile. Hümaşah ise meraklanmıştı, acele adımlarla Ayşenil sultanın yanına gitti. Ayşenil yatağına oturmuş ellerini yüzüne kapamış ağlıyordu. Cariyesi Elvan'ın uyarmasıyla Hümaşah'ı farkedebildi. Telaşla göz yaşlarını sildi. Hümaşah teselli etmek istemişti.
"Sultanım iyi misiniz? Ne oldu?"

"İyiyim, endişelenme Hümaşah. Gel söyle sedire geçelim. Cariyeler bize şerbet getirsin."

"Peki derdiniz nedir?"

"Beni düşündüğün için sağolasın Hümaşah. Lakin bir derdim yok. Rabbime şükür her şey yolunda. Öylesine hislendim, rahmetli annemi ve kardeşlerimi hatırladım."

Halasının sözlerini hatırlayıp birden toparlanmıştı. Fakat Hümaşah'ın Halime sultanı gördüğünden habersizdi. Hümaşah'ın aklına önce kendi ailesi geldi, birden o da duygulandı.
"Sizi iyi anlarım sultanım. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin ailesini özler. Hele bir de onları kaybettiyse... Neyse bir derdinizin olmamasına sevindim."

Elvan hatun şerbetleri getirdi.
"Sen neden gelmiştin? Sohbete mi?"

"Evet sultanım. Buraya gelirken Halime sultanı da gördüm lakin öfkeli gibiydi. Hatta beni görmedi bile yanımdan rüzgar gibi geçti gitti."

Ayşenil yutkundu, şerbetinden bir yudum aldı. Ne cavap vereceğini bilemiyordu.
"Neden öfkeliydi acaba? Ben ağlamaktan anlayamamışım şaşırdım. Sahi yeğenlerim nasıllar? Keşke onları da getirseydin."

Hümaşah bu defa Ayşenil'in yalan söylediğini anlamıştı. Fakat belli etmedi. Konuyu değiştirmesine de izin verdi.

Ertesi gün Hümaşah evlatlarını uyutunca biraz dolaşmak için taşlığa gelmişti. Cariyeler derste değildi, onlarla sohbet etmeye başladı. Destur sesini duyasıya kadar keyfi de yerindeydi.

"Destur! Baş Haseki Selvihan Sultan hazretleri!"

Selvihan sultan mağrur bir ifadeyle cariyelerin arasından geçip Nigar hatunun olduğu tarafa geçti. Seelvihan'ın kibri bakışlarından belli oluyordu. Karşında da Hümaşah vardı. Hümaşah umursamamaya çalışarak yanındaki cariyelere döndü. Selvihan bu fırsatı değerlendirip nispet yapıyor, baş haseki olduğunu vurguluyordu. Bu da Hümaşah'ın canını sıkıyordu.

İçinden "Ben de Hümaşah'sam bu nikahı kıydıracağım, o vakit seni göreceğim Selvihan." diye geçirdi. Önce iki haseki arasında ufak bir atışma oldu. Selvihan dayanamayıp yine baş haseki olduğundan dem vurdu. Hümaşah da Selvihan'a karşı en büyük kozunu kullanacaktı. Fakat ilk imâ edişinde Selvihan hemen süt dökmüş kediye dönmüştü. Hiçbir şey söylemeden taşlığı terk etti. Nigar hatun ardından onu sakinleştirmeye gitti.

"Cariyesi Adrian yerine keşke Hümaşah ölseydi. Ben bundan nasıl kurtulacağım?"

"Sultanım sakin olun. Nasıl olsa nikah olmayacak, hünkârımızla da küsler. Kurtulmanız kolay olur."

"Onu öldürmekten başka çarem yok! O ağzındaki baklayı çıkarırsa ben mahvolurum."

"Nasıl olsa hünkârımızla küsler. Sultan Selim o kadının sözüne inanmaz."

"Aslında iyi dedin, şimdi beni şikayet etse bile iftira derim, Selim benim sözüme inanır. Lakin bilemiyorum..."
Nigar'ın fikri hoşuna gitmişti lakin risk almak istemiyordu. Bir şey diyecekti ki kapı açıldı.

"Destur! Sultan Selim hazretleri!"

Selvihan suç üstü yakalanmış gibi telaşlandı. Sultan Selim evlatlarını görmeye gelmişti. Nigar hatun hemen taşlığa döndü. Selvihan da arka odadan çocukları getirdi. Sultan Selim önce küçük oğlu Osman'ı kucağına alıp havaya kaldırdı. Sonra da Ahmet'in boyuna gelebilmek için diz çöktü. Selim son günlere göre daha neşeli daha mutluydu. Bunda tabi ki Hümaşah'la barışmasının payı vardı. Hümaşah'la da barışınca sorunu kalmamıştı, devlet işlerinde de sorun yoktu zaten. Kafası rahat olduğu için evlatlarıyla ilgilenirken çok eğleniyordu. Bunu Selvihan da farketmişti. Aklına hemen barışma ihtimalleri geldi. Selim gittikten sonra Nigar hatuna öğrenmesi için haber saldı.

2 gün sonra;
Halime ve Ayşenil sultan has bahçede yürüyordu. Ayşenil halasının yanında düzelmiş gibi davranıyor, acısına biraz ara veriyordu. Halime sultan ise yakında Mısır'a döneceği için bir an evvel planını uygulamak istiyordu.
"Kızım Melike'den mektup gelmiş. Düğünü soruyordu. Mâlum gebeliği yüzünden gelememişti, doğumuna az kaldı. Hem Sultan Selim'e hem Gülnihal'e mektup göndermiş. Bana da bir mektup vardı."

"Sizin adınıza mutlu oldum sultan halam. İnşallah torununuz sağ salim doğar. İkinci torununuz olacak değil mi?"

"Allah'ın izniyle ikinci torunum. İlki oğlumdan bu da kızımdan."

"Artık harekete geçme vakti. Lakin nasıl olacak?"

"Biliyorsun Hümaşah Selim'le barıştığını bize söylemişti. Barıştıklarına göre işimiz daha kolay. Artık Valide sultanın işini bitirebiliriz."

"Peki ne düşünüyorsunuz ne yapacağız sultanım?"

"Elbet bir şeyler düşündüm lakin aramızda kalacak. Ben söyleyene kadar zinhar kimse bilmeyecek Hümaşah dahil."

Hümaşah'tan saklamak Ayşenil'in aklına pek yatmamıştı.
"Hümaşah bizim tarafımızda neden bilmiyor merak ettim. Yoksa ondan şüpheleniyor musunuz?"

"Hayır, hümaşah bu oyunun merkezinde olacak. Zira Hümaşah'ı zehirleyeceğiz. Elbette ölmeyecek. Lakin suç Valide sultana kalacak. Bu işin sonunda Sultan Selim, kıymetli hasekisini öldürmek istediği için validesine çok kızacak. Belki de onu eski saraya sürgün edecek."

Ayşenil bu planı beğenmişti sincice gülümseyip detayları sordu. Detayları ve Hümaşah'a anlatıp anlatmayacaklarını tartıştılar. Uzun uzun konuştuktan sonra saraya döndüler.

Bölüm sonu!

Hümaşah SultanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin