Günlük'
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
18 Yaşım/ 1958 , Berlin
Anlamak, anlatmaktan daha zor diyorlar. Bence öyle değil. Ya da ben bilmiyorum, hiç derdimi anlatmıyorum ki. Anlatamıyorum daha doğrusu.
Ama yazıyorum.
Anlatmayı denedim, anlattığımda babam duymadı beni, kulağını tıkadı, anlamadı. Zaten yaşamadığı şeyi nasıl anlayacak? Anladığını sanacaktı belki de...
O hiç aşık olmamış ki, anneme bile. O yüzden anlamadı halimi.
Ah, baba! Seni zihnimde aklamaya çalışıyorum, birde üstüne kağıda savunuyorum. Adnan'ın sırtını sıvazlayacağına, benim saçımı okşasaydın keşke. Karnımdakinin babasını sen zorla değiştirmeseydin keşke. Keşke... Keşke...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Derler ki inanma sarhoşken söylenen sözlere. Ama o kadar içten söyleniyordu ki kadın, sarhoş haliyle adamı inandırıyordu. Güzel bakıyordu, çok güzel ve manalı.
"Of!" derken yanaklarını şişirip tutabildiğince tuttu nefesini Hünkar.
Işık gözlerini alıyordu. Bir şey demeden çift kişilik yatağın kendi kısmına oturdu ve tüm ilgisiyle odayı inceleyen Ali Rahmet'i süzdü.
"Ne diye içtin ki bu kadar? Hadi gel elini yüzünü yıka." dedi kadına doğru adımlarken.
Tam önünde durdu. Bir eliyle ensesindeki saçları çekiştirdi kendine gelmek adına.
Hünkar ise yakınında olan adamın gömleğine anca bakabiliyordu bu halde.
Başını yukarı kaldırdığında çatılmış kaşlarıyla ondan bir karşılık bekleyen adamı gördü. Kıkırdadı ama neye güldüğünü o da bilmiyordu. Tek istediği gülmekti ve bu isteğini arttırarak kahkaya çeviren, Ali Rahmet'in ona 'Sen delirmişsin' der gibi bakmasıydı.
"Hey! Bakma öyle, çok iyiyim ben. Vallaha! Bakmasana!" Elini adamın yüzüne atıp gözlerini kapatmak istedi ama başarısız oldu.
Ali Rahmet bir adım geriledi. Dimdik ayakta durabildiği için kendisini tebrik etmeyi ihmal etmiyordu, ama içinden.
"Belli oluyor halinden." dedi imalı çıkan ses tonuyla.
"Yaa! Hem sende sarhoşsun, gözlerin baygın bakıyor ve kızarmış. Sen beni rahat bıraksana ağam!" dedi son kelimesini uzatarak.
Ali Rahmet anlık afallayan yüzüyle baktı kadına. Ne kadar çok içtiğini düşününce sinirleri tepesine çıkıyordu. Nasıl sinirlenmezdi bu haline!?
"Ben değil, ama sen sarhoş olmuşsun!" dedi suçlar gibi.
Hünkar kafasını iki yana salladı. Anlayamazdı Ali Rahmet, yüreğinde kopan fırtınaların rüzgârının onu ne denli çarptığını. Nasıl bir mücadelede olduğunu anlayamazdı.
"Derdim vardı içtim. Sarhoş oldumsa da oldum. Ne yapayım? Sevdiğim canıma okuyor, sevmediğim sırtımdan bıçaklamaya yer arıyor."
Daha fazla oturur halde kalamadı ve sırtını yatakla buluşturdu. Böylelikle sarı tutamları beyaz nevresimleri gölgeledi.
Biraz önce söylediklerini aklına getirip tekrar gülmeye başladı.
Pes etmişlikle yanına oturdu Ali Rahmet. Şimdi karşı duvarla bakışıyordu. Dirseklerini dizlerine yerleştirip derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM 「DY」
Romantik"Sarıl, sımsıkı sarıl bana Hünkar! Öyle bir sarıl ki kokun sinsin üstüme. Sinsin de gelmeyeceğini bildiğim halde umut olsun bana sen kokan ben." 💫 "Ben... sen diye diye kendimi kaybetmişim Ali Rahmet! Ben seni gecenin en karanlık saatinde gözlerim...