XV

20 3 0
                                    

  Çok sıcak bir geceydi, gazete satan çocuklar da kocaman kırmızı harflerle bir sıcak dalgasının geldiğini bildiren gazeteler taşıyarak yürüyorlardı, bu yüzden otellerin merdivenlerine hasır koltuklar yerleştirildi, kayıtsız beyefendiler orada oturup içkilerini yudumladılar, sigara içtiler. Peter Walsh da orada oturdu. Sanki gün, Londra günü o anda başlıyordu. Basma elbisesiyle beyaz önlüğünü çıkarıp mavilerini giymeye, incilerini takmaya hazırlanan bir kadın gibi değişti gün, kumaşı attı, tüllere büründü, akşama dönüştü, iç eteğini çıkarıp yere bırakınca rahat bir soluk alan bir kadın gibi gün de tozundan, sıcağından, renginden sıyrıldı; trafik seyreldi; çınlayarak yerlerinden fırlayan otomobiller yük kamyonlarının yerini aldılar; meydanlardaki sık bitkilerin arasında yer yer parlak bir ışık göründü. Çekiliyorum, der gibiydi akşam, burçların ve tümseklerin, otellerin, evlerin ve sıra sıra mağazaların üstünde solup silinirken, soluyorum diye başlıyordu, yok oluyorum, ama Londra bunu duymak bile istemiyordu, süngülerini göğe yükseltiyor, akşamı olduğu yere mıhlıyor, şenliğine katılmaya zorluyordu onu.

    Peter Walsh'ın İngiltere'ye son gelişinden beri Mr. Willett'in yaz dönemi büyük devrimi gerçekleşmişti. Akşamların böyle uzaması yeniydi Peter için. İnsana hayat veriyordu. Gençler ellerinde evrak çantalarıyla, sonunda serbest kalmanın verdiği mutlulukla, bu ünlü kaldırıma ayak basmaktan sessizce gurur da duyarak geçerlerken, ucuz, gösterişli de deseniz bir neşe, bir coşku yayılıyordu yüzlerine. İyi de giyiniyorlardı; pembe çoraplar; güzel ayakkabılar. Sinemada iki saat geçireceklerdi. Sarı-mavi akşam ışığı onların hatlarını keskinleştiriyor, zarifleştiriyordu; ve meydandaki yapraklarda batık bir kentin bitkileri kızıllı-morlu parlıyordu, deniz suyuna batırılmış gibiydiler. Güzellik şaşırtmıştı Peter Walsh'u; moral de veriyordu insana, ülkeye geri dönen Hint-İngilizler (bu türden pek çok kişi tanırdı) Oriental Club'da, dünyanın nasıl enkaza dönüştüğünün hesabını aksi aksi tutarken kendisi işte buradaydı, her zamanki gibi gencecikti; yaşadıkları yaz günleri için gençleri kıskanıyordu, kendi gençliğinde yerinden kıpırdatılamaz gibi görünen o piramidimsi kütledeki kaymayı bir kızın sözlerinden, bir hizmetçinin kahkahasından –somut değil soyut şeylerden– seziyordu. Bu kütle hepsinin tepesine binmişti; onları bastırıp ezmişti, özellikle de kadınları, tıpkı Clarissa'nın Helena Halası'nın akşam yemeğinden sonra lambanın altında otururken gri kurutma kâğıtlarının arasına koyup üstüne de Littré'nin sözlüğünü yerleştirip bastırdığı çiçekler gibi. Artık hayatta değildi halası. Clarissa sözünü etmişti onun, bir gözünün artık görmediğini söylemişti. Yaşlı Miss Parry'nin cama dönüşmesi ne de uygun görünmüştü – doğanın şaheserlerinden biriydi bu. Hava dona çektiğinde tüneğine tutunmuş bir kuş gibi ölecekti. Başka bir çağa aitti halası, ama öyle eksiksiz, öyle bütündü ki, bu maceralı, upuzun yolculuğun, bu bitmek bilmeyen hayatın geçmişte kalmış bir evresini işaret eden bir deniz feneri gibi bembeyaz, görkemle dikilip duracaktı ufukta (bir gazete alıp Surrey-Yorkshire maçının ne olduğunu okuyabilmek için cebinde bozuk para aradı – milyonlarca kez uzatmıştı o bozuk parayı. Surrey yine saldırmıştı). Ama kriket sadece bir oyun değildi. Kriket önemliydi. Kriket hakkında yazılanları okumadan duramıyordu. Önce son dakika haberlerinden maçın sonucunu okudu, sonra sıcak havayla ilgili haberi; sonra bir cinayet haberini. Kimi şeyleri milyonlarca kez yapmak onlara zenginlik katıyordu, yüzeylerini aşındırıyor olsa da. Geçmiş, zenginlik katardı insana, deneyim de, bir-iki kişiyle ilgilenmiş olmak da, böylece gençlerde bulunmayan bir güce ulaşıyordu insan, kestirmeden gidiyor, canının istediğini yapıyordu, insanların ne dediğini umursamıyor, fazla bir beklentiye kapılmadan yaşama gücüne sahip oluyordu (gazetesini masada bırakıp kalktı), ki aslında kendisi açısından bu tamamıyla doğru değildi (şapkasıyla paltosuna bakındı), bu gece değildi, çünkü bir partiye gitmeye hazırlanıyordu, bu yaşta, az sonra bir deneyim yaşayacağı inancıyla. Ama hangi deneyim?

Mrs. DallowayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin