Melvin ters bir şeyler döndüğünün farkındaydı. Saldırıya uğrayan kızın bir kılıcı vardı lakin kendisini savunmak için çekmemişti bile. Haydutların arkadaşı mıydı? Tuzak mıydı? Bu sorular Melvin'in henüz çözemeyeceği şeylerdi. Çünkü gerçek hayatın, insanların ve Terrasta'nın ne kadar acımasız olabileceğini bilmiyordu. Kız kılıcını çekti ve: "Sonunda!" diyerek atıldı. Melvin'e mesafe olarak uzak olsa da bir anda arayı kapattı. Tam o sırada Melvin kendisini savunmak için kementini kendi etrafında çevirmeye başladı. Hızlı tepkisi sayesinde kız durmak zorunda kaldı. Hızlı olmasına rağmen savunmayı delecek hiçbir yöntem aklına gelmeyen kız, kılıcını kınına koyarak diz çöktü. Kınını tam önüne koyarak ellerini ve başını yere vurdu.
Beş gün önce...
Efendimi öldürdüler artık yeni bir efendi bulmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yok. Aslında harakiri yapmam gerekirken efendimin sözleri kulağımda çınlıyor. Eğer ölürse yeni bir efendi bulmamı söylemişti. Daha güçlü, daha hızlı ve zeki...
Şu an...
"Sizi ve haydutları kandırdığım için kusura bakmayın. Beni yardımcınız olarak yanınıza alın. Söylenen her şeyi yapmaya hazırım. Öleceğim yeri siz seçin." diyen kız birden ağlamaya başladı. Başı öne eğik olduğu için ağladığı anlaşılmıyordu.
Gargan kızın hislerini anlamıştı lakin güvenmemesi gerektiğini biliyordu ve: "Kim olduğu bilinmeyen bir samuray... Güçlü görünüyor ve akıllı da. Ama sana saldırması biraz aptalcaydı ha! Ne diyorsun?"
Melvin kızın kararlı olup olmadığını görmek için:"Yapabileceklerini gördüm Gargan beyim. Güven kelimesi benim için bir şey ifade etmiyor. Savaşmak isteyen herkese kapım açık lakin bir şartım var. O da kölem olman. Köle olursan hiçbir şekilde bana itaatsizlik edemezsin ve sana koyduğum kuralların dışına çıkamazsın. Kuralı kabul edip etmemen önemli değil. Kuralı koyduğum anda uymaktan başka çaren kalmıyor. Buna rağmen... Sen... Kabul edebilecek misin?"
Melvin, söylediklerini sanki başkasının ağzından çıkıyormuşçasına dinledi. Doğru karar verip vermediğini anlamak istiyordu. Bir insana ilk kez kölelik teklif etmişti ve söylediği anda kendisini farklı bir dünyada bulacağının farkında değildi ama yaptı. Bir taskmaster olduğundan bu yana bir goblin dışında kölesi olmamıştı ki onu da hemen öldürmüştü. Zaman kız için sınırlıydı. Birden gözlerinden düşen tek damla taşa çarpınca o sesi Melvin duydu ve: "Yüzünü kaldır." dedi ve elini açtığında kementi belirdi. Kız da başını kaldırıp yukarı aşağı salladı. Güzel yüzünde bir tebessüm belirdi. Hiçbir insan köleliği kendi rızası ile kabul etmez ama bu kız başarmıştı. O sınırı efendisi sayesinde geçti. Kölelik kötü bir şey miydi? Özgürlüğünün başkasının elinde olması kötü bir şey miydi? Bunu daha önce tatmıştı. Kötü bir insana boş duygular beslemektense iyi bir insana bağlanmanın daha iyi olduğunu düşünüyordu. Zamanında edindiği tecrübeler onu buna itmişti. Zeki insanlar zekasını fazla kullandığı için hayvansı istekleri geride kalıyordu. Efendisi bu yüzden onu uyarmıştı. Artık geriye kalan tek şey beklemekti.
Kız güçlüydü hemde fazlasıyla. Tam on gün sürmüştü kölelik sembolünün belirmesi. Melvin bütün bu süreyi baygın geçirdi. Haliyle lonca katılım sınavını kaçırmıştı. Gargan ise bir handa oda tutmuş, Melvin'in ayılmasını beklediği sırada. Bir yabancı odanın kapısını vurdu ve:"Kimse var mı?" diye bağırdı.
Kız hemen yeni efendisini savunmak için kapının arkasına geçti. Gargan sesi tanımıştı.
"Merak etme bu Jevalir." dedi ve kapıyı açtı.
Jevalir kapıdan içeri girdi ve: "Gargan amca lonca alım sınavı için bir istisna yapılabileceği söylendi. Sınava hazır olduğunuzda lonca kapısında beni bulun, genelde göreve çıkmadan güneşin tepede olduğu vakitte orada olurum. Beni bulduğunuzda gerekli belgeleri size teslim edeceğim. Test arka bahçede yakalanan goblinlerle yapılacak ve bronz nişan ile başlayaksınız. Bir sorun var mı amca?"
"Konuşmama fırsat mı verdin... Neyse yardımın için sağ ol. Bronz nişan ha... Bir ara platine kadar çıkmıştım." dedikten sonra Melvin uyandı.
Aşırı aç hisseden Melvin odadaki masada bulunan meyvelere gözlerini diktikten bir saniye sonra yemeye başladı.
"Haha. Bizim yeni çocuk uyanmış bile. Jevalir işte bahsettiğim çocuk bu henüz on beş yaşında ama ona dikkat etsen iyi olur. Adı Melvin ona iyi davranmayı unutma sonuçta onu ben kurtardım."
"Siz öyle diyorsanız Gargan amca tabi ki yardım ederim." dedikten sonra gitti.
Canavar avı, loncalar, nişan... Bütün bunları düşünen Melvin heyecandan gece uyuyamamıştı. Zaten uyuduğu on gün boyunca hiçbir şey yapmadığı için kendini huzursuz hissediyordu. Birden aklına kızın ismini sormadığı geldi ve ona tam soracakken kız onu anladı ve: "İsmim Sora efendim..." dedi ve gülümseyerek ekledi: "Melvin efendim bundan böyle hizmetinizdeyim. Lütfen emir verin."
Melvin elini açtı ve: "Yarın ki sınava benimle birlikte katılır mısın? Kurallarım ise; artık sadece kendimizi ve yakınımızdakileri koruyacağız. Kimseye ihanet etmeyeceksin. Beni kandıracak herhangi bir durumdan sakınacaksın. Eğer benim hayatım tehlikedeyse bana yardım et. Aynı şekilde bende sana yardım edeceğim. Bu köle olarak aldığım herkes için geçerli öncelikli kurallar. Buna uymaman veya farklı bir şey düşünmen mümkün değil. Sakın unutma!"
Sora başını salladı ve yorgunluktan yere yığılacaktı ki Melvin onu tuttu. Hemen kendi yattığı yere koydu ve o da yerde yattı. Ertesi gün olmuştu. Jevalir tam lonca kapısının önünde onları bekliyordu. Hemen ellerini kaldırarak onları selamladı ve içeri girdiler. Kağıt işlemleri tamamlandıktan sonra sınava geçtiler. Goblin öldürmek oldukça kolaydı ve bu sınavı başarıyla ikisi de geçti. Artık bronz nişana sahiptiler.
Loncanın adı Makai idi. İsminin aksine cehennemle alakası dahi yoktu. Tam tersine insanlar oldukça normal davranıyordu. Gereksiz sohbetler, saçma şakalar ve yeni gelenlere şölenler... Klasik bir loncada olması gereken her şey vardı. Loncanın en üst kıdemlileri bile eğlenceden ödün vermiyordu. Çok savaş, felaket ve çeşitli yaratıkları öldürmelerine rağmen yüzlerindeki tebessüm gitmemişti.
Elmas kıdemin bir üstü mitrildi ve henüz kimse mitril seviye olamamıştı. Mitril seviye olabilmek için en azından bir ejderha yenmiş olmak ya da ona eş değerde bir yaratığı loncaya teslim etmiş olmak gerekiyordu. Teslimat sihirli çantalarla yapılıyordu. Bu çantalar canavarı öldükten sonra yutup küçültüyor ve özel bir taş haline getiriyordu. İstenildiğinde bu taşın parçaları koparılarak canavarın yada yaratığın parçaları değerlendiriliyor, zırh yapımında veya silah yapımında kullanılıyordu. Revaçta olan ise ejder pullarıydı. Ejderler daha ejderha olamamış lakin olmak için çabalayan canavarlardı. Pullarının değerinin yanında ise dişleri aşırı pahalıydı ve süs yapımında kullanılıyordu. Avlanması için gereken kıdem ise platindi.
Bir lonca üyesi kıdem atlamak istiyorsa öncelikle bir üst seviyedeki en az üç görevi tamamlaması gerekiyordu. Yani bronz kıdemli kişi öncelikli olarak gümüş görevleri alarak kıdemini değiştirebilir ve gümüş olabilirdi. Hızlı bir şekilde tecrübe kazanan ve kıdem atlayan henüz olmamıştı.
Terrasta sanılanın aksine oldukça geniş bir dünyaydı ve bu dünyada insanlar geçimini çeşitli yollarla sağlıyordu. Çiftçiler oldukça zengindi çünkü yemek neredeyse en önemli şeydi. Köleler ise en alt sınıftı. Köleleri genellikle yarı insan yarı hayvanlar temsil ederdi. Onlara genellikle insansı denirdi lakin kötü niyetli insanların dillerindeyse isimleri majin idi. Bir krallık insansılara ev sahipliği yaparken diğerleri onları köle olarak kullanmakta karar kılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slave Emperor
FantasyBir kölenin sıradan hayatını yabancı biri değiştirir. O köle artık sıradan biri olamayacak. Kapağı kendim çizeceğim bir süre bu kapakla idare edin. Şimdiden teşekkürler.