BÖLÜM ON ALTI - "Tek korkum seni kaybetmek..."

1.6K 86 7
                                    

Şimdiden oy vermeyi unutmayın, iyi okumalar!

Öğle saatlerinde uyandığımız için bir öğle kahvaltısı yapıyoruz topluca. Ben ise Tuna ve Ezgi arasındaki aşılmaz buz dağlarını eritmek için Selin'le birlikte harekete geçmem gerektiğini biliyorum.

Gece yaptığımız sohbetler arasında Ezgi ve Tuna'nın laf atışmaları ve Selin'in yumuşatma çabalarından daha önceden de anladığım kadarıyla aynı aptalı sevmiş, o aptal bu iki çatlağı birbirine düşürmüş ve çekilmez bir sona ulaşılmış.

Sessizce kahvaltılarımızı ederken, Selin'e bakarak bir şeyler yapmaya başlamasını işaret ediyorum. O ise zamana ihtiyacı olduğunu söylüyor bakışlarıyla. Zamanımız daralıyor, bu bomba burada patlamamalı!

"Anlatmak istediğiniz bir şey var mı?" diye giriyor konuya. Aklımdaki plan bu değildi.

"Ne gibi?" diye cevaplıyor Ezgi. Anladığı apaçık ortada ve ikisi hakkında konuşmak istediğimizin farkındalar.

"Bu soğukluğunuz ve laf atışmalarınız. Aynı erkeğe aşık olmuş olmanız belli ama arkadaşsak, bu problemi çözmenizde yardımcı olmamıza izin vermeniz gerekiyor." ben bile Selin'den çıkan bu mantıklı cümleye şaşırırken, Ezgi'nin yüzündeki kan çekiliyor.

"Evet, Ezgi. Anlatmak ister misin?" Tuna'nın pişkin gülümsemesi beni sinirlendiriyor. Sanki tüm suç Ezgi'deymiş gibi.

"Tuna." bana bakıp ciddiyetimi fark edene kadar gözlerinin içine bakıyorum. Bir süre sonra ciddileşip önüne dönüyor.

"Burada konuşmayalım." derken ayaklanıyor Ezgi. Ardından bitmiş olan kahvaltılıkları toplamaya başlıyor. "Birazdan..."

"Önce hanginiz başlayacak?" Selin, ondan beklenmedik bir ciddiyete büründüğünde, nasıl bir canavar yarattığımı görüyorum artık. İstediği zaman benden bile ciddi olabilecek birine dönüşüyor. Ulaş'ın tavırlarını taklit etmesini seviyorum, gerektiğinde işine yarayabiliyor.

"Biz aslında," derken Tuna, Ezgi'ye maziye bakar gibi bakıyor. Ezgi, ona bakmadan başını başka yöne çevirmiş bir şekilde, konuya girmesi gereken yeri beklemeyi yeğliyor. "yakın arkadaştık sizin gibi, küçüklüğümüzden, altı yaşımızdan beri." parmaklarıyla oynamaya başladığını fark ediyorum Tuna'nın. Yerimde kıpırdanıp devam etmesini istiyorum.

"Biz liseye başladığımız sene, aynı sınıftaydık. Sonra karma oldu ve sınıflarımız ayrıldı. Her teneffüs birlikteydik zaten. Birimizin dersi boş olsa, diğerimizin yanına giderdi. Bu böyle bir iki ay sürdü." Ezgi, beklenmedik bir hamleyle Tuna'dan devam ederken, Selin boğazındaki kuruluğu gidermek için masadaki sürahiye doğru ilerliyor.

"Birine aşıktım. Eski, basit bir hevesti ya da, emin değilim. Dokuzuncu sınıfta olmamızın verdiği heyecanda olabilir. Her neyse, onu hep Tuna'ya anlattım ama adam akıllı gösteremedim. Bahçede arkadaşlarının arasındayken gösterdiğimde, onu değil de bir başkasını anlamasına rağmen, benim aşık olduğum çocuğu o çoktan sevmiş bile. Yani, benden önce tutulmuş ve bana anlatmamış." gözlerim otomatik olarak Tuna'ya çevrildiğinde o çoktan Ezgi'ye eski kızgınlığını canlandırarak bakıyor bile.

"Anlatmadım, çünkü geçici bir şey zannettim."

"Anlatmadın, çünkü buna değmez dedin Tuna. Anlatmaya değmez dedin." araya karışmam gerektiğini bildiğim için, konuya dahil oluyorum.

"O çocuk havalı, egoist, dokuzuncu sınıf olmanın azgınlığında ve kendinden başkasını düşünmeyen biri olduğu için de, ikinizle de çıktı. Değil mi?" Selin koltuğuna geçerken benden devam ediyor.

ENGELHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin