Yayınlama tarihi 7 Temmuz 2021
15.52
Keyifli okumalar dilerim değerli okurlar🌹
Yorumlarınızı esirgemezseniz sevinirim:)
"Hasna'm! Bugün akşama kadar gelemeyebiliriz. O yüzden sen Salih Hoca'dan ders aldıktan sonra halanın evine git. Orada bekle. Gelip alırım seni sonra olur mu?"
"Ama anne! Gitmesen olmaz mı?" diye itiraz edecek oldum. Ama vazgeçtim. Çünkü gitmek zorundaydı, biliyordum. Nedense gitmesini istemiyordum o gün. Kaç haftadır babaannemi şehre götürmek zorunda kalıyordu. Babaannem son zamanlarda epey hasta olmuştu. Böbreklerinde sorunlar çıkmıştı. Öyle demişti annem. O yüzden her hafta şehirde ki hastaneye götürüp diyalize koyuyorlardı. Dedem de iyice yaşlanmıştı. O götüremiyordu. Yine her zamanki gibi bu sorumlulukta anneme aitti. Ah canım annem. Genç yaşında bir sürü sorumluluk binmişti omuzuna. Çok yoruluyordu. Küçücük halimle bende ona yardımcı olmaya çalışıyordum. Bu küçücük yardımlarım omuzundaki yükünü hafifletmeye kâfi gelmiyordu biliyorum. Çünkü henüz küçüktüm. O yüzden her zaman hayaller kurar bu hayallerimi gece uyurken annemle paylaşırdım.
"Büyüyüp doktor olacağım anne. O zaman ilk işim birkaç yardımcı tutacağım sana. Hiç yorulmayacaksın. Hemde hiç. Sonra sana çok güzel bir ev alacağım. Hemde kocaman. Hep beraber o evde yaşayacağız."
"Canım kızım benim." Gözleri dolarak saçlarımın arasına şefkat dolu güzel öpücüklerini kondururdu.
O gün hastaneye yine sabahın en erken saatlerinde gittiler. Dedemde üşütmüştü. Durmadan öksürüyordu. Onu da bir doktora göstermek istemişti annem.
Mevsimlerden kıştı. Henüz kar yağmamıştı ama şiddetli soğuklar şehrin her yanını kucaklamış esareti altına almıştı çoktan. İçimize kadar işleyen bir soğuk. Odun sobası sayesinde ısınıyorduk. O zamanlar köyde herkes odun sobası kullanırdı. Şimdi ki gibi kalorifermiş,kombiymiş,
klimaymış ne gezer. Kış olmadan odunluklar odun ve kömür ile doldurulur,kış için ön hazırlıklar yapılırdı. Odun ve kömür alma imkanı olmayanlar ise tezeklerle idare ederlerdi.Sabah beraber çıkmıştık. Kapıda bekleyen köyün servisine babaannem taşınırken annem montumun fermuarını çekiyor okul yakamı düzeltiyordu.
Önümde hafifçe diz çöküp boyumun hizasında durdu.
Birkaç saniye öylece yüzümü izledi. Benim de bakışlarım, şefkatin her tonunu taşıyan gözlerindeydi. O an hâlâ gözlerimin önünde. Zaten ne zaman onu hatırlasam ya da onunla ilgili anılar gözümde canlansa o bakışları geliyor gözlerimin önüne. Sanki o an ısrarla bakışlarını hafızama kaydetmek istemiş gibiydi. Kendimi tutamayıp konuşarak bu büyülü anı bozmuştum.Biraz daha bakışlarımız birbirinde asılı kalsaydı ne olacaktı sanki. Ahh! Bilmiyorum. Ama nedense bu bakışları içimi ürkütmüştü. İstemsiz bir şekilde:"Anne bende sizinle gelsem. Bugün okula gitmesem olmaz mı? Ne olur beni burada bırakma."
Başımı okşayarak:
"Olmaz kızım. Okula gitmelisin. Derslerinden geri kalmanı istemiyorum." dedi.
"Ama anne." dedim ona sarılarak. Oda beni kucakladı.
"İtiraz yok. Sen burada kalmalısın. Hem akşama kadar geliriz biz. Yaramazlık yapma olur mu? Halanı da üzme. Biz gelene kadar uslu dur."
Daha fazla ısrar etmedim üzülmesin diye. Kucağından ayrılarak:
"Tamam anneciğim. Ama çabuk gelin. Seni özlerim." dedim.
Küçük bir gülücük attı."Tamam Hasna'm. Çabuk geliriz. Hadi şimdi sen doğru okuluna."
Annem bunları söylerken servisin içinden babaannemin sesi geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HASNA (Devam Ediyor)
Teen Fiction"Bacağımı mı keseceksiniz?" "Evet. Maalesef. Kaybedecek zamanımız yok. Hemen şimdi sizi ameliyata almamız gerekiyor." Bir çırpıda söylemiştim bunları. Deminden beri boğazımda sıkışmış ve söylenmeyi bekleyen tüm kelimeleri işte şimdi bir anda özgür b...