Güneş tepemizde, hepimizi yakmaya ant içmiş bir şekilde tüm sıcaklığı ile tenlerimizi yalıyorken yorgunluğumla birlikte duraksayarak parmaklarımı sardığım pet şişenin kapağını açıp dudaklarıma yaklaştırıyorum. Boğazımdan geçen ve elimde gezdirmekten soğukluğunu kaybetmeye başlamış olan suyu tamamen bitiriyorum. Boşalmış şişeyi buruşturup yanımdaki çöpe atmamın ardından şakaklarımdan süzülen tere yapışan uzun, sarı birkaç saç telini geriye doğru itiyorum.
Hissettiğim heyecan ile arkadaşlarımdan hızlı ilerlemiş olduğum için onlar gelene kadar bir duvar kabartmasının yanına kazınmış yazılar dikkatimi çekiyor ve karşı tarafa geçiyorum, dikkatimi çekmesinin sebebi ilk olarak gölgede kalması ve bu güneşten kaçacak bir yer arayan benim için dikkatimi çekmemesi kaçınılmaz oluyor.
Başta insan figürlerinin işlendiği kabartmaya bakarken hayretle ağzımdan küçük şaşkınlık nidaları kaçırıyorum. Oldum olası tarihe, eski yaşamlara ve izlerine ilgi duyduğum için geldiğim bu antik kent gördüğüm ilk antik kent değil fakat her seferinde hayranlığımı ilk sefermiş gibi yaşıyorum.
Kabartmanın üzerinde gezinen gözlerim önündeki tabelaya odaklanıyor. Bu kabartmanın ve yanındaki antik dile sahip yazı hakkında bilgi veren tabelada duvardaki yazının bir şiir olduğunu görüyorum. Üç bin yıl öncesinden yazılmış şiirin çevirisine bakarken naif kelimeler ruhuma işliyor.
''Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşları, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz değecek birbirine.''
Şiirin etkisi zihnime nüfuz ederken düşünmeden duramıyorum. Bu şiiri yazan kişiyi, üç bin yıl boyunca bu şiiri okumuş kişileri, zamanla bu şiirin kimlerin zihnine takıldığını veya bu taş zeminin üzerindeki yazının izlerinde kimin parmaklarını gezdirdiğini düşünmeden duramıyorum. Bir büyü gibi parmak uçlarım yazının üzerine gidiyor. Tırtıklı yüzeyi sıcaktan nemlenmiş tenimin altında hissederken gözlerimi kapıyorum.
***
Gözlerim mavi gökyüzünü buluyor, yer yer bulutların süslediği gökyüzünde parlayan güneş gölgede bir ağacın altında, çimlerin üzerinde uzanıyor oluşumdan beni yakamıyor. Üzerimde kıyafetlerim yok ve bir oğlanın sıcak göğsünü sırtımda hissediyorum. Kolu belimden geçerek karnıma sarkıyor.
Ara sıra kurumuş dudaklarının pürüzlü yüzeyi çıplak tenime sürtünüyor, iç titreten öpücüklerini kürek kemiklerimin arasına diziyor. Karnıma sarkan elinin parmak uçları tenimde geziniyor, tırnaklarının hafif sürtünüşünden huylanıyorum.
Yan yatmama rağmen hafifçe gökyüzüne dönük tuttuğum başım sebebiyle uzun saçlarım geriye doğru dökülüyor, üzerinde yattığımız çimlere. Bir bacağı bacaklarımın arasındayken diğer bacağımın üzerinde, fazlasıyla sarmalıyor beni. Nefesleri çarpıyor tenime, karnımdaki kelebekleri uçuştururken.
''Hadi dön bana sevgilim, güzel yüzünü göreyim.''
Derin fakat yumuşak tınıdaki sesi kulaklarıma ulaşırken karnımdaki eli oradan ayrılarak omzuma tırmanıyor. Hafifçe yükselip dirseğini yere yasladığını hissedebiliyorum. Omzumdan çeneme ulaşıyor ve sırtım tamamen yere temas ediyor. Üzerime eğilirken bakışlarının ağırlığı altında titriyorum ve eli göğsüme kayıyor.
Titrek nefesim göğsümü de sarsarak beni terk ederken onun yüzüme çarpan sıcak nefeslerine karışıyor. Çillerin döküldüğü göz kapakları ve elmacıklarının altında gülümsüyor. Elimi çekiştirmekte olduğum çimlerden ayırarak göğsümde gezinen eline götürüyorum, oradan bileğine çıkıyor parmaklarım. Teninde yumuşakça gezinen parmak uçlarım tenine doyumsuz, tenimde gezinen parmak uçları tenime doyumsuz.
En acelesiz haliyle seviyor beni, dudaklarının yumuşak baskısını bahşederken yüzüme. Gözümün altındaki küçük bende duruyor, kapanan göz kapaklarımla kirpiklerim dudaklarına çarpıyor. Bana on yıl gibi hissettiren on saniyenin ardından gözlerimizi buluşturabilecek kadar geri çekiliyor, eli göğsümden yanağıma tırmanıyor, çenemi kavrıyor. Parmak uçları yumuşak okşayışlarından vazgeçmiyor.
Bu sefer dudak kenarıma konuyor dudakları derince. İçimi titretiyor, yangınlar düşürüyor. Dudaklarımı bulsa dudakları hızlıca bitecekmiş gibi bekletiyor beni.
''Beni bulamazsan üzülme,
Eşyalarımı bulacaksın.
Kestiğim taşları, açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,
Parmak izlerimiz değecek birbirine.''
Dudakları dudaklarımı buluyor, nefesini soluyorum. Gözlerimi yumuyorum.
***
Gürültüler eşliğinde gözlerimi açıyorum, arkadaşlarım yaklaşmak üzere. Parmak uçlarım da bakışlarım da ayrılıyor güzel şiirin üzerinden, yüreğimde bıraktığı izlerle.
Şiir, 3000 yıl öncesinde yazılmış bir Likya şiiridir.
Tamamen özgündür, çalmayınız.
One shot yazma hastalığına yakalanmışım. Umarım keyif alıyorsunuzdur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Will Touch Each Other | Hyunlix
Fanfiction"Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden, Parmak izlerimiz değecek birbirine." 07/07/21