•
Karanlığın üzerime bıraktığı o ağırlığın altında ezilen bedenim, ilk defa birisinin sıcaklığını hissediyordu. Bu gecenin soğukluğuna öyle alışmıştım ki, tenime izini bırakan her şey yabancı gelirdi bu saatten sonra.
Göz kapaklarım üzerindeki ağırlıklara inat titremeye başlarken kendimi daha fazla karanlığa hapsetmek için zorlamadım. Yavaşça araladım gözlerimi fakât beklenilenin aksine aydınlık yoktu etrafımda, her şey bıraktığım gibi simsiyahtı. Hemen üzerimde duran kalın örtü karşısında kaşlarımı çattım önce, nerede olduğumu idrak etmeye çalışıyordum. Örtüyü kenara çekerek doğruldum, hızla dönen başım yüzümü buruşturmama neden oldu. Derin bir nefes alarak bulunduğum yere daha dikkatli bakmaya başladım. Sokak lambalarının vurduğu kadar cılız bir aydınlık vardı, tanımadığım bu oda gerilmeme neden oldu.
Saniyeler sonra hemen karşımdaki dış kapıdan gelen tıkırtılar ürpertti içimi, yutkunarak yavaşça ayağa kalktım. Ellerim iki yanımda yumruk olurken tüm güçsüzlüğüme karşı ayakta durmaya çalışacaktım. Kapı açıldığında ve içeriye tanıdığım kurtarıcım girdiğinde istemsizce rahat bir nefes verdim. Karanlığa inat parlayan gözleri tamamen beni bulduğunda ne yapacağımı bilemeyerek öylece dikildim. Saniyelik duraksamasının ardından kapıyı kapatarak anahtarı üzerinde bıraktı. "Erken uyanmışsın." Kalın sesini duyduğumda uzandığım koltuğa tekrar oturdum ve arkası dönük olsa da kafamı salladım. Amacım ondan ziyade kendimi tasdik etmekti aslında. "Sabaha kadar uyursun sanıyordum." Nihayet bana doğru döndü fakât hiç beklemeden elindeki siyah deri eldivenleri çıkardı önce. "Uyumak istemedim." Doğrusu böyle bir gece uyumayı kendime yakıştıramazdım. İçim içimi kemirirken ve o vicdan beni daha ilk gecemde rahat bırakmıyorken, uyuyamazdım işte.
Yavaşça koyu yeşil montunu da çıkartarak kapının yanındaki askılığı astı. Islanmış saçlarını tek eliyle geriye yatırdıktan sonra cam kenarındaki masaya doğru yürümeye başladı. Hareketlerini usulca izlemeye başladım, umursamaz havasından asla ödün vermiyordu. Masanın üzerinde duran sigara paketine uzanarak içinden bir tane çıkardı ve kalın dudaklarının arasına yerleştirdi. Bakışları beni bulurken işaret parmağıyla yanımda kalan tekli koltuğu gösterdi "Çakmağı getirsene." Onun komutuyla birlikte bakışlarım koltuğun üzerinde duran çakmağa kaydı. Hiç beklemeden ayaklandım ve çakmağı aldığım gibi ona doğru ilerlemeye başladım. Bedeni çektiği sandalyesine oturmuştu, ayaklarını ise gelişigüzel bir edayla yere doğru uzatmıştı. Yanına vardığımda çakmağı uzattım, elimden alarak dudaklarındaki sigaraya götürdü ve yaktı.
Tüm ihtiyacı buymuş gibi derin bir soluk çekerken ona imrendim, rahat tavırları ilgimi çekiyordu. Dumanı üflediğinde bakışları bana kaydı, "Otursana." Ayakta dikilmemin bir anlamı yoktu. Dediğini yaparak karşısındaki sandalyeyi çektim ve oturdum. Küllük yerine masanın üzerini kullanıyordu, hareketleri oldukça sıradan olmasına rağmen izlemekten alamıyordum kendimi. Bunun nedeni beni kurtarmış olmasından da kaynaklanıyordu, hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum fakât pek konuşkan biri değildi. Susmak istemedim ve ilk konuşan ben oldum, "Bana neler olduğunu sormayacak mısın?" Sorum karşısında dirseklerini masanın iki yanına koyarak eğildi. Soğuk bakışları bende yutkunma isteği uyandırıyordu. "Sormama gerek yok, her şey yüzündeki ifadeden anlaşılıyor." Yüzümdeki ifade ne denli perişandı? Tekrar fark ettim ellerime bulaşan kanı, kurumuş izleri tenimden kazıyarak çıkarsam bile hep bir yerlerde kalacaklarını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Biz Ölmek İçin Doğduk | BxB
Teen FictionBir adam girdi hayatıma, gülüşünde hayat bulduğum, gözyaşında nefesimi verdiğim, çok sevdiğim bir adam. Atilla Feyezan, kırık kalbime bıraktı sevgisini, onardı ruhumu fakât bende onarabilecek miydim onun ruhunu? "Ölümün kıyısından sonsuzluğun hiçli...