lucas king, nihil
05.12.1887 - 18.30, Mersa Matruh, Mısır
"Yıldızbilimciler gittikten sonra Tanrı'nın bir meleği Yosef'e rüyada görünerek, "Kalk!" dedi, Çocukla annesini al, Mısır'a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak. Böylece Yosef kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır'a doğru yola çıktı. Hirodes'in ölümüne dek orada kaldı. Bu Tanrı'nın peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu:
"Oğlumu Mısır'dan çağırdım."
Matta 2:3
İnsanoğlu yeryüzünde yaşamakta olan en aciz varlıktır belki de, Tanrı'nın yaratırken günlerce uğraştığı bu insanoğlu mükemmeliyetine nazaran öylesine acizdir ki ölmeyecekmiş gibi yaşar, kaybetmeyecekmiş gibi sever, bitmeyecekmiş gibi harcar ve affedilecekmiş gibi günaha batar. Babasına yalvarıp ellerini gökyüzüne doğru açtığında ve ağzında iki üç ayet gevelediğinde affedileceğini düşünüp tatlı rüyalara dalar. Sahi af var mıdır? Cennet kapısından girmek öylesine kolay mıdır? Peki ya kan kokusunun çığlıklara karıştığı cehennem? İyi midir ki insan yoksa günahıyla mı doğmuştur? Nerededir insan, nerede olmalıdır? Nasıl yaşamalıdır, nasıl ölmelidir? Neleri feda edebilir, kimin için hayatını ortaya koyabilir? Ruhunu satar mı şeytana, elini bular mı kana, yeminler eder mi uğruna?
Âdem ile Havva bile bile niçin yemiştir elmayı? Elma mı tatlı gelmiştir yoksa Tanrı'ya kafa tutmak mı?
Aceleci adımları Mersa Matruh sokaklarını arşınlarken, bir yandan da olabildiğince sessiz ve görünmez olmaya çalışıyordu. Her köşe başında elinde tuttuğu adresi kontrol ederken, sokaktaki yabancıların dikkatini çekmemek adına peçesini biraz daha yaklaştırıyordu yüzüne. Üzerindeki siyah uzun entarisi ve kafasının etrafına doladığı sadece gözlerini açıkta bırakan siyah şalı ile buranın yerlisi gibi gözüküyor Sehun, ta ki koyu yeşil çekik gözleri açığa çıkana kadar. Elinden geldiğince yüzünü yerden kaldırmıyor genç adam, aşina olmadığı bu sokaklarda kendisini yumruk yumruğa bir çarpışmada bulmak isteyeceği son şey dahi değil. Şalının ucuyla terleyen alnını siliyor yeniden, güneş öylesine yakıcı ki teninin üzerinde lav geziniyormuş gibi hissediyor. Lord burada bulunduğu iki hafta içerisinde teninin nasıl da esmerleştiğine şaşırmıyor haliyle. Kıyafetlerle saklanmış olmasına rağmen bu çöl şehrinin güneşi yakıyor tüm bedenini. Lakin öylesine kifayetsiz ki fiziksel acısı, hissettiği ruhani acısının yanında bir his gibi kalıyor teninin kızarıklığı. Yüreği sıkışıyor her nefes alışında, güneşi çekiyor içerisine, sanki boğazından lavlar akıyor ciğerlerine, batıyor aşığının acısı tenine.
121 numaralı kerpiç evi gördüğünde etrafına bakınıyor Sehun, elindeki adresi kontrol ediyor olması gerektiği yerde şimdi. Duraklıyor biraz, nefesleri sık sık boğazına takılırken dinleniyor, gözleri yılan desenli tokmağa değiyor iki haftadır beklediği an için hazırlıyor kendisini. Umutlarına sarılarak tokmağı üç kez vuruyor tahta kapıya. İçeriden gelen sesleri duyabiliyor, eski kapı gıcırdayarak aralanıyor ve arkasından cam mavisi gözler beliriyor:
"Fısılda karanlığa, uzat elini kovulmuşa." Kadının ince sesi olabildiğince sessizce çıkıyor,
"Tut elini kovulmuşun, diz çök önünde. Amen" Sehun duanın geri kalanını sessizce fısıldayınca kapı ardına kadar açılmış arkasındaki siluet hızla elinden tutarak içeriye çekmişti bedenini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
QUERENCIA [sekai]
Historische RomaneTanrı yukarıdan çocuğunu izliyor, zamanın akrebini avuçları içerisinde paramparça ediyor, Tanrı yukarıdan çocuklarını izliyor, aynı hatanın ateşine düşmeleri için gün sayıyor. Gök tüm şiddeti ile sarsılıp gri bulutlarını yeryüzüne doğru indiriyor, T...