17

6 3 0
                                    

İzmir Cinayet Büro'da hareketlilik azalmak bilmiyordu. Karabağlar, akşam karanlığında adeta karalar bağlamış, konuğunu bekliyordu. Araba içindeki ölümcül sessizlik hemen hemen her şeyi anlatıyordu. Boğuk bir sesle, yutkunarak sorusunu sormuştu: "Neden? Neden, cinayet büroda çalışan ve hayatında bir kez bile sigara içmemiş kız, bu merete yönelir? Neden yaptın bunu bize, Ebru?"

Ebru, sorulan sorulara sessiz kalmış öylece ayaklarının altındaki paspasa bakıyordu. Donuk bir ses tonuyla: "Bilmem dedi ve kısa bir sessizlik sonrasında da buğulu sesiyle, belki de aşkına layık değilimdir. Herkesten önce, sen, ardına sakladın, beni.."

Yanağına düşen bir buseden sonra, kızaran yanakları ile Rıza'ya sessizce bakıyordu, Ebru. Rıza ise aynı sesiyle: "Öyle olsa, burada olmazdım.. Ebru'm! Her ne olursa olsun, bırakmayacağım seni! Ama bu illeti, gerçekten de Emir Başkomiser'imin dediği üzere görev gibi düşünerek... Bitirecek ve geleceksin yanıma..."

Ölüm sessizliği misali, araçtan inen Ebru, yaşlı gözlerle 'beni bırakmasın' dercesine Rıza'ya bakıyordu. Hemen ardından da, Rıza araçtan inerek, son derece soğukkanlılığını koruyarak, Ebru ile içeri girmiş ve Ebru'yu, Amatem'e teslim etmişti.

"ALLAH BELANIZI VERSİN! ALLAH BELANIZI VERSİN, UYUŞTURUCU TACİRLERİ!" Kendi kendine böyle söyleniyordu Rıza Komiser.. Araca bindiğinde ise kendini tutmayı başarmıştı. Ama gözlerinden süzülen yaşlar, onu çileden çıkarmış, hıncını aracın direksiyonundan alıyordu. Yumruk üstüne yumruk atıyordu direksiyona, Rıza Komiser.. "Ama, merak etme kızım sen! Seni yalnız başına, buralarda bırakmayacağım!"

Ebru için, zor günler başlıyordu artık. Ancak, her nasılsa Ebru'nun ileri derecede uyuşturucu madde kullandığı yoktu ama yaşadığı dejavular ve halüsinasyonlar, onu gerektiğinden fazla yıpratmıştı. Artık arınma zamanıydı, Ebru için. Ebru'nun dirilmesi, toparlanması için büyük bir fırsattı.

Çalan telefon sesi ile kendine gelmişti Rıza Komiser. Kendine hemen bir çeki düzen vererek: "Buyurun Amir'im!"

"Ne yaptın bıraktın mı oğlum, Ebru'yu?"

"Şimdi.. oradan, geliyorum Amir'im!"

"İyi o zaman! Şimdi beni iyi dinle....."

Telefonda geçen, uzun soluklu konuşma geceye, adeta renk ve heyecan katıyordu.

Yunus Komiser, uzun zamandır gizem dolu soruşturmanın yorgunluğu ile kanepeye uzanmıştı. Telefon sesiyle irkildi ve telefonu açtığında ise, şoke olmuştu: "SİNEM! SEEN!"

Telefonun öbür ucundaki ses: "Sessizler Vadisi'ne gel. Herşeyi orada anlatacağım.."

Telefonu kapatır kapatmaz, hemen hazırlığını yapan Yunus, denilen adrese doğru yola çıkmıştı.

Sessizler Vadisi..
Yunus Komiser'in hemen hemen her vakit gittiği mekandı, sessizler vadisi. Hazırlıklı hâlde gelmişti, Yunus Komiser. Şehitliğe adımını attıktan sonra, gecenin karanlığında dikkatle etrafı kolaçan ediyordu. Ancak, baykuş sesinden başka ne bir ses duyuluyor, ne de bir silüet beliriyordu. Şehitliğin ortalarına doğru adımlamaya başladığında, ufak bir çıtırtı sesiyle ile pür dikkat kesilmişti. Ardında beliren loş karanlığın içinden, tok sesle: "Beni mi arıyordun komseer?"

Ses tonundan kim olduğunu kestirmişti Yunus Komiser ama yine de emin olmak istiyordu: "ŞEVKİ BEY! SİZ MİSİNİZ?"

Karanlık içinden bir ses daha gelmişti. Ağır ağır aydınlığa çıkarken, gizemli ses tonuna dönüşen sesiyle: "Ne o? Başka birisini mi bekliyordun yoksa?"

ÖLÜLER İÇİN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin