Çiğnediğim lokmayı yutamazken öksürmeye başladım. Toicado şokla bakmaya devam ederken beni fark etmemiş gibiydi."Mason, iyi misin?"
Annem telaşla sorup bir bardak su uzatmıştı. Anında elinden alıp suya bir yudumda içtim. Kendime gelirken nefeslerimi sakinleştirmeye çalıştım. "İyiyim anne," dedim ve tabağıma döndüm.
Hiçbir şey yemek istemesem de birkaç lokma yemeye zorladım kendimi. Toicado'ya yandan bir bakış attığımda gözleri büyümüş ve teni soluklaşmıştı.
Elimi masanın altından eline attım ve tuttum. Şokla büyümüş gözleri bana dönerken ses çıkarmadan dudaklarımı oynatım.
"Sakin ol!"
Eli hafif hafif titrerken başını salladı ve elini çekti. Yarım saatlik süren işkenceden sonra masadan kalktık hemen. Annem,babam ve Candice bize garipçe bakıyorlardı.
Haklılardı da.
Evden çıkmadan önce "Anne, kasabanın merkezine iniyoruz," diye bağırdım. Annem içeriden onaylayınca kendimizi hemen dışarıya attık.
Toicado anında korkuyla konuşmaya başladı. "Mahvolduk. Bize musallat oldu ruhları. Onları rahatsız ettiğimiz için onlar da bizimle oynuyor," dedi.
Bir yanım ona sakin olmasını söylemek istese de kendim de panik halindeydim açıkçası. Gece bizim kılığımıza girilip odamıza girmişlerdi.
Demek ki bunlar korku filmi saçmalıkları değilmiş!
"Tamam panik olmamaya çalışalım. Bizimkilerle buluşup her şeyi anlatırız. Onlarla bu işi irdeleriz," dedim. Toicado koluma girdi ve korkuyla etrafına bakındı.
"Ya şu an buradalarsa? Etrafımızda olup bu halimize gülüyorlarsa?" Dedi. Paranoyak hallerine bürünmüştü yine.
"Sanmıyorum. Hadi merkeze gidelim!"
Toicado ile kasabanın merkezine yürümeye başladık. Toicado yol boyunca susmadı. Bir sürü komplo teorisi uydurdu. Hepsi birbirinden saçmaydı. Sürekli korku filmlerinde ilk ölecek olan aptal karakter yerine koyuyordu kendini.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben de korkuyordum. Dün gece yaşadıklarımızın üstüne bir de sabah duyduğumuz şeyler beni germişti. Bizim kılığımıza giren ruhlar vardı. Başka açıklaması olamazdı.
Sanki bizimle oyun oynuyorlardı. Toicado ile Crees'in evine varınca kapıyı çaldık. Bir süre sonra Crees'in kız kardeşi açtı kapıyı.
"Şaklaban arkadaşların gelmiş."
Zoe'ye dil çıkardım. Çok sinir bozucu bir kızdı. Crees onun ağabeyiydi. Aralarında dört yaş kadar vardı. Zoe sürekli bir şeyleri düzeltiyor, çok bilmişlik taslıyordu. Crees sürekli bundan yakınıyordu. Çoğu zaman Zoe'yi bir kaşık suda boğmak istediğini söylüyordu. Benim de böyle bir kardeşim olsaydı aynısını yapardım diye düşünüyordum.
Crees kapıya geldi ve "Erken geldiniz. Noldu?" Diye sordu. Normal zamanlarda aynı saatlerde buluşurduk ama bu normal bir zaman değildi.
"Acil durum!"
Crees "Noldu ki?" Diye sordu. "Hilda ve Frank'i de alalım öyle anlatırız," dedim. Crees içeri gitti ve birkaç dakika sonra döndü. Ayakkabılarını giydi ve kapıyı kapattı. Beraber yürümeye başladık. Toicado'ya bir bakış attı ve "Hey iyi misin?" Dedi. Toicado başını iki yana salladı. "Her an ölebilirim. Cesedimi saklarlarsa bulun ve okulun arkasındaki mezarlığa gömün," dedi.
İşte artık abartıyordu. Kolunu çimdikledim ve "Abartma," dedim. Toicado bana kötü bir bakış attı ve kollarını göğsünde bağlayıp somurtmaya başladı. Bu haline gülümserken içinde olduğumuz durum aklıma geldi. Crees "Siz de bir haller var ama bakalım. Çıkacak kokusu yakında," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dirilen Korkunun Pençesinde
TerrorŞaşkınlıkla sayfaları çeviriyordum. Okuduğum şeyler kanımı dondururken sayfaları çevirdikçe bir sürü isim gördüm. Richard Tiger, Zach Steve, Julia Ivera, Molly Ivera, Carol Revis... ''Bu dosyalar neden bir yere taşınmadı ya da sevk edilmedi? Hasta d...