Gözlerim güneşten rahatsız olmaya başladığında birkaç kez dönüp durmuştum fakat bir fayda etmemişti. Mecburen gözlerimi aralamış ve iki dakika boyunca nerede olduğumu anlamaya çalışmıştım. Tüm olanlar bir kez daha gözlerimin önünde canlanırken başımı iki yana salladım.
Seokjin hyungun yatağından kalkmış, salona ilerlemiştim. Koltukta uyuyordu. Hepsi benim yüzümdendi. Kendi yatağında uyuyamamıştı. Kendi dertleri yokmuş gibi bir de benimle uğraşmıştı. Gözlerimin dolmasına izin vermeyerek telefonumu aldım elime. O alfa ile konuşup dertlerimden kurtulmak istiyordum.
Çantamı karıştırarak kartı aradım. Buldum da. Buruşturduğum beyaz kağıdı açarak yazan numarayı tuşladım titreyen parmaklarımla. Hepsini yazdıktan sonra kulağıma götürüp salondan uzaklaştım. Seokjin hyungun duymasını istemiyordum.
Birkaç çalıştan sonra telefon açıldı ve karşı tarafta ki alfanın kalın sesini duydum. "Alo?" Dedi sorar gibi. Doğru olanı yapıyordum. Bu yüzden üzülmemeliydim. "B-ben, ben dün konuştuğun omegayım." Bir elim yumruk haline gelirken, boğazındaki kuruluk ise rahatsız edici bir boyuta geçmişti. "Anladım. Bana kararını mı söyleyeceksin?" Dediğinde başımı aşağı yukarı sallamıştım. Ah evet yaptığım hareketi göremiyordu.
"Evet. Ben teklifini kabul ediyorum. Bugün evime gelip ailemle konuşabilirsin. Ev adresimi vere-" Sözümü kesip "Evini biliyorum. Öğlen 1 gibi gelsem olur mu?" Dedi. Nereden bildiğini sorgulamayacaktım. "O-olur." Neden bu kadar kekeliyordum? "Tamam görüşürüz." Diyerek kapattı.
Elimdekileri çantama geri koymuş ve uyuyan Seokjin hyungu uyandırmamaya çalışarak mutfağa girmiştim. O uyanmadan kahvaltı hazırlayacaktım. Evinde daha önce de kaldığım için neyin nerede olduğunu biliyordum. Sessiz ve hızlı hareket ederek kısa sürede kahvaltı masasını donatmıştım.
"Hoseok ne zaman uyandın sen?" Dedi uykulu sesiyle Seokjin hyung. "Bilmem. Uyandığımda saate bakmadım." Sandalyeyi çekip oturmuş ve masaya bakış atmıştı. "Harika görünüyor. Keşke beni de uyandırsaydın. Kendini bu kadar yormana gerek yoktu."
"Olsun. Sen beni evine aldın. Ben de bunu ödeyebilmek için kahvaltı hazırladım." Dedim. Kaşlarını çattı. "Bana ödeyecek bir borcun yok Hoseok. Bir daha bu tür şeyler duymayayım senden." Neşeliymiş gibi davranmaya çalışıyordum ama olmuyordu.
"Ben alfayla konuştum hyung. Teklifini kabul ettim. Bugün bize gelecek." Ağzındakini bitirip "Ben de geleceğim. Annen ve babanın saçmalamasına izin vermem." Dedi. "Hyung saçmalayıp saçmalamamaları umurumda değil. Sadece yanımda ol yeter."
"Ne zaman gelecek?" Dediğinde ben "1 gibi geleceğini söyledi." Dedim. Telefonundan saati kontrol etti. "Seni güzelce giydilerim o zaman. Bu halde çıkma karşısına."
"Kimseye kendimi beğendirmek istemiyorum." Bir şey yiyesim de yoktu. Sırf düşüp bayılmamak için midemi zorluyordum. "Kendini beğendir demiyorum. Gidip aynaya bakarsan ne demek istediğimi anlayacaksın. Bir gün de çökmüşsün Hoseok." Gülümsemeye çalıştım ama yine olmadı.
"Ben dedim diye onunla evlenmiyorsun değil mi? Benim yüzümden mutsuz olursan kendimi çok suçlarım." Suyumu içip "Sen bana yön verdin. Ben de o yönden devam edeceğim ve çok mutlu olacağım merak etme." Dedim. Bu dediklerime ikimizde inanmamıştık. Tanımadığım bir alfayla nasıl mutlu olabilirdim ki?
"Umarım Hoseok. Umarım mutlu olursun." Kahvaltımızı bitirdikten sonra beni kendi odasına götürdü. "Gözlerine bak. Tenine bak. Solgun görünüyorsun. Tombul yanakların yok oldu gitti. Seni kendine getirmek istiyorum sadece. Buraya geldiğin ilk zamanlarda ki gibi olmanı istiyorum." O zamanlar çok mutluydum. Küçüktüm. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Gerçek dünyadan bihaberdim.
"Peki hyung." Dolabından birkaç parça kıyafet çıkartıp yatağın üzerine koydu. "Bol pantolonlar sana çok yakışıyor." Açık mavi pantolonunu bana gösterdi. Benim yerime o mutlu olsun istiyordum.
........
"Hyung artık bırak şunları. Hadi geç kalacağız!" Kendi kendine kıyafetlere bakıp "Hoseok sana başka şeyler ayarlayalım mı?" Deyip duruyordu. Süslenip püslenmek istemiyordum. Bu yüzden de çok fazla bir şey yapmasına izin vermemiştim. Sevdiğim biriyle evlenmiyordum. Tanımadığım biriyle evleniyordum. Bundan dolayı da özen göstermeme gerek yoktu.
"Ben iniyorum. Hadi sen de gel." Diyerek kapıyı açmıştım. Saat 1 olmak üzereydi. Geç kalacaktık. "Tamam geliyorum!" Ayakkabımı giymiş ve merdivenlere yönelmiştim. Seokjin hyungta hemen arkamdan çıkarak kapıyı kapatmıştı.
"Hoseok sakin ol tamam mı? Eğer vazgeçersen bana bir işaret gönder hemen hallederim." Yine gözlerim dolacaktı. "Tamam hyung." Kapıyı çalarak derin bir nefes aldım.
"Oğlum neler oluyor?" Dedi annem bir anda. Tam olarak ne demek istediğini anlayamamıştım. "İçeri geçin." Seokjin hyung elimi tutarak annemle göz teması kurmama izin vermeyerek içeri götürdü beni.
Bir dakika o alfanın burada ve bu saatte ne işi vardı? Ben daha aileme durumu izah edecektim. Neden erken gelmişti ki? Hem babamla gülerek sohbet ediyordu. Bu nasıl oluyordu? Kafamı başka yöne çevirip tırnaklarımı batırmıştım avucuma. Hayatta her şey mi istediğim gibi gitmezdi? "Hoseok oturalım." Dedi Seokjin hyung.
Annem hemen arkamızdan gelerek kulağıma yaklaştı. "Sen Yoongi'yi nereden buldun? Ne ara konuştun?" Onu tanıyorlar mıydı? "Beni onunla evlendirmek istiyor musunuz?" Bir şey demeyerek sohbet eden ikiliye katıldı.
"O zaman yarın sade bir törenle evlenirsiniz." Dedi babam. Bunu söylerken de gözlerini bir an olsun yüzümden çekmemişti. Bana sormayı bile düşünmemişlerdi anlaşılan. Neyse bir önemi de yoktu. "Hoseok'a sormayacak mısınız?" Seokjin hyungun sinirli çıkan sesine karşılık tuttuğum elini sıktım. "Onlar konuşup anlaşmışlar zaten. Bir daha sormaya gerek yok." Dedi babam.
Lütfen daha kötü şeyler olmadan şu gün son bulsun. "Hyung sakin ol." Dedim sessizce. Başımı kaldırıp bakmasım yoktu etrafa. Tek bir isteğim vardı. O da buradan uzaklaşmaktı ve bu alfa istediğimi bana vereceğini umut ediyordum.
"Hoseok'la biraz konuşabilir miyiz?" Dedi alfa. Benimle ne konuşacaktı ki? "Tabii konuşabilirsiniz." Babamdan izin alan alfa ayağa kalkmıştı. Ben de kalkıp onunla birlikte dışarı çıkmıştım. "Benimle ne konuşmak istiyorsun?"
"Seni ailenden kurtaracağım." Gözleri benimkiyle buluşmuştu. Karanlık bakıyordu. "N-ne?" Her şeyden haberi var mıydı ki de böyle konuşuyordu? "Seni ilk nerede gördüm biliyor musun?" Biz neden konuşuyorduk ki? Bana ne anlatmaya çalışıyordu?
"Buraya ilk taşındığınız zaman görmüştüm. Sen çiçek desenli beyaz perdenin altından etrafa bakıyordun heyecanla. Birini bekliyordun. Ya da bana öyle gelmişti. Bilemiyordum. Seni o zaman görmüştüm işte. Yüzünü pek net göremesem de o günden sonra seni unutamamıştım."
Yani 5 yıl öncesinden mi bahsediyordu? Keşke o zaman benimle tanışsaymış. Belki şimdi bunları çekiyor olmazdım. "Bunu neden anlatıyorsun?" Kafasını yukarı kaldırıp hemen hemen her gün etrafı izlediğim cama baktı. "Bilmiyorum içimden geldi." Ona nasıl davranacağımı bilmiyordum. Yanlış anlar mı düşüncesiyle konuşamıyordum.
"Benimle neden evlenmek istiyorsun? Hakkımda çıkanları duymadın mı? Sana bir çocuk veremeyebilirim." Dedim utançla. "Duyduklarımı umursuyor olsaydım o deltanın yaptığını yapmış olurdum. İnsanlar sadece konuşur ve konuşur. Yalan da konuşur doğru da konuşur. Kısacası ilgilenmiyorum hiçbiriyle." Yani kısır olup olmamamla da ilgilenmiyordu. Sadece benimle evlenmek istiyordu. Doğru mu anlıyordum?
Biraz yan yana yürümüştük. Yine herkes birbirine bir şeyler fısıldayıp duruyordu. Onun yaptığını yapmak istiyordum ama olmuyordu. Ben güçlü biri değildim. Zaten tüm bu olanları da kaldıramıyordum. Zorlanıyordum.
Sonra ise beni binanın önüne bırakmış ve gözden kaybolmuştu. Ben de evime doğru ilerlemiştim. Gerçekten de yarın buradan gidiyor muydum?
__________
Biraz hızlı gelişiyor her şey👉👈Ama çok güzel olacak🌺