2

335 88 326
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Aniden taşınmalara alışık biriydi Nadia ama Mawsynram'a daha önce hiç gitmemişti veya daha önce adını hiç duymamıştı. Oranın hakkında bir araştırma yapması gerekirdi. Gerçi Emma kesin yapıp, gidecekleri yerinde bulunmasında ana kaynaklardan biriydi.

İnternete girip bölgenin adını arattı. Adam arabayı sürerken kasişi görmediği için araba zıplar gibi olunca havaya kalkan kaşları hemen çatılmış duruma büründü. "Şu arabayı daha düzgün kullan yoksa direksiyonun başına geçerim Adam." sitemkâr sesiyle Honour konuşmuştu.

Bölge hakkında olan bilgileri okumaya başladı. İçinden okuyunca anlayan tiplerden olmadığı için dışından okuyacaktı. Bu duruma Honour çok sinirlenirdi ama şu an elinde kalemle harita üzerinde bir yerleri karılıyordu.

"Meghalaya, Hindistan Cumhuriyeti'ni oluşturan eyaletlerden biri. Ah yapmayın Hindistana mı gidiyoruz?" Kimsenin dinlemediğini fark edince kendi kendine konuşmaya devam etti. "İnanamıyorum. Ülkenin kuzeydoğusunda, güzel manzaralı bir platoda yer alır. Bana ne manzaranın güzelliğinden. Güney ve batıda Bangladeş, kuzey ve doğuda da Hindistan'ın Assam eyaletiyle çevrilidir. Okuduklarım aklımda kaldıysa taş olayım." Coğrafya bilgisi lise yıllarından beri çok kötüydü.

"Doğu Garo Tepeleri, Batı Garo Tepeleri, Doğu Hasi Tepeleri, Batı Hasi Tepeleri ve Caintia Tepeleri adı verilen beş ilden oluşur. Başkenti Şillong'muş. Yani merkeziymiş. Bir dakika! Bu Hindistan denen yerde başka cumhuriyetler kurulu ve onların kendine has bir de başkentleri var. Beynim yandı." dedi Nadia.

Her zaman olduğu gibi Adam şakasını yapmakta geç kalmadı. Soğuk espri yapardı ve bazen yaptığı şakalar ile gruptakileri çılgına döndürüyordu.

"Honour pencereyi açar mısın? Nadia'nın beyni yandığı için içerisi yanık koktu. Burnumun direği kırılmak üzere." Honour ondan az kalmamak adına Adam'ı şöyle yanıtladı.

"Bende bu yanık kokusu nereden geliyor diyordum." İki gencin bunlara gülmesinin üzerinden çok vakit geçmeden Emma olayı anlamış ve onlarla beraber gülmeye başlamıştı. Nadia dişlerini sıktığı beliren çene kemiklerinden belli olduktan sonra o da gülmeye katıldı. Şakayı hep geç anlayan kişi Nadia'ydı.

Çok kısa bir süre sonra dördü de gülmeyi bırakıp hava alanına varmışlardı bile. Arabadan inip arkada olan çantalarını aldılar. Girişe ilerlerken Emma telefonda hemen harita açtı. Parmaklarını ekranda çok hızlı gezdirdikten sonra sonunda telefonu cebine atabilmişti.

"Ormanı buldum. Umarım ki son gittiğimiz orman olsun. Ve başarılı bir orman. Diğerlerinden sonra çok umudum kalmadı. Annemin dediği gibi yakında hepimiz pes etmeden önce bu görevi bitirmeliyiz. Ah pardon, bunu hiç birimize hatırlatmamam gerekirdi ama her neyse. Meghalaya Astropikal ormanına gidiyoruz." Emma hızla söylediği cümlelerin sonunda herkesi derin bir sessizlik kapladı. Daha önce bir çok kez ormanda araştırma yapmışlardı, hatta birinde boşuna uğraşmışlardı. Şimdi hepsi içinde bulunan yoğun duygularla Meghalaya ormanına gidiyorlardı.

Kimse çıtını çıkarmıyordu ve bu sessizlik Nadia'nın hiç hoşuna gitmemişti. Bu durum böyle gidedursun Nadia bir an avcı gördüğünü bile sanmıştı.

Uçak biletleri de iki üç kelimenin sürmediği cümlelerle alınınca uçağa binmek için hızla ilerlediler. Uzun ve Honour'a hep midesini bulanmasını sağlayan uçak yolculuğu uzun saatlerin ardından bitmişti. Hepsi en son düşünceler içinde boğuşurken, Nadia ayağını sıkan ayakkabısına durmadan -amcasının öğrettiğinin tam aksine- küfürler savurarak ağzını biraz çirkinleştirmişti.

Bu acıya daha fazla dayanamayarak gördüğü bir banka geçip çantasından sandaletini çıkardı. Ayakkabısını çıkarıp hiç düşünmeden çöp kovasına fırlattı. Elbette ona küfür savunmadan -bu fakirlikle- bir nimet sayarak giyecek insanlar vardı.

Aynı dizilerde gördüğü gibi değişik giyimli, koyu tenli insanlar vardı. Bazıları çok açık tenli olabilirken bazıları tam dilenci kelimesinin karşıtıydı. "Nadia sende onlar olmasa bir dilencisin." diye kendini kısaca uyardı.

İnsanlar sıradan bir turist olarak görüyordu onları. Kim bilebilirdi ki arayıcı olduklarını. Başka bir ırkı aradıklarını duysalar gülüp geçerlerdi galiba.

Gecenin karanlığına zar zor direnen ay ortamı aydınlatmak için çok çaba veriyordu fakat ayın cılız ışığı kendine zor yetiyordu.

En sonunda düşüp bir yerlerini yaralamamak için bir taksi çevirdiler. Otelin adını söyledikten sonra ne kadar kısa sürerse sürsün Nadia gözlerini kapattı. Çok kısa süre içinde uyumayı başarmıştı.

Düşünde; bir kişinin onları bi topluluktan alıp götürdüklerini gördü. Seçilmiş kişi diye haykırışları duydu. Bura hiç acıma duygusu olmadan bir katliamın eşiğinde, yok olmaya terk edilmişti. Olağanüstü derecede teknoloji ile gelişmiş olan savunmalara rağmen birçok kişi yaralanıyor, acı ile savaş alanını çığlıklar dolduruyordu. İki ya da ikide fazla ırk birbirlerini yok etmek için çaba veriyordu sanki.

Böylesine şiddetli bir savaşın ortasında küçük çocuğun yakasından tutulduğu gibi -bu küçük kız çocuğu sanki oydu- uyandırıldı. Etrafa uykulu gözlerle baktı.

"Hadi Nadia. Geldik." Saatine baktığında gece üçü gösterdiğini görünce terlemiş vücuduyla onların peşine takıldı. Tüm savaş anını ve tüm felaketleri o kızın gözünden görmüştü. Kendini sadece rüya diyerek avuttu.

Odaları tutar tutmaz duş almadan kendini yarınki cenazeye hazırladı. Ya da halkın deyimiyle kocaman bir ayine.

✨🧚🏼‍♀️✨

Bölge olarak Hindistan'da bir yeri seçmemi nasıl buldunuz?

Sizce bu sefer doğru adrese mi geldik?

Şimdilik karakterler hakkında düşünceleriniz neler?

Oy vermeyi, düşüncelerinizi yorumlarda belirterek bana destek olmayı unutmazsanız çok mutlu olurum. Yeni bölümlerde görüşmek üzere. 🧚🏼‍♀️

SAKLI DÜNYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin