Tanrı yukarıdan çocuğunu izliyor, zamanın akrebini avuçları içerisinde paramparça ediyor, Tanrı yukarıdan çocuklarını izliyor, aynı hatanın ateşine düşmeleri için gün sayıyor. Gök tüm şiddeti ile sarsılıp gri bulutlarını yeryüzüne doğru indiriyor, T...
"İblis bu kez İsa'yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O'na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, "Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim" dedi. İsa ona şöyle karşılık verdi: "Çekil git, Şeytan! 'Tanrın'a tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin' diye yazılmıştır." Bunun üzerine İblis İsa'yı bırakıp gitti. Melekler gelip İsa'ya hizmet ettiler."
Matta:4
Fenrir - İskandinav mitolojisinde Loki ve dişi dev Angrboda'nın oğlu olan canavar, kıyamet getiren, dev kurt.- Godwinson filosuna ait en güçlü gemilerden birisi olmakla birlikte Lord Harold'ın kişisel seyahatlerinde kullandığı ve kendileri tarafından oldukça önem verdiği gemisiydi. Elleriyle inşa ettiği bu gemi lord için kıymetliydi; aşığını son kez gördüğü, son kez öptüğü ve son kez sardığı odası bu geminin ana kaptan kamarası içerisinde yer almaktaydı. Lord yeniden bu odadayken ve etraf aşığı gibi kokarken elinde tuttuğu İncil'e daha da sıkı sarılıyordu. Okuduğu satırlar gözlerinin önünden kayıp gidiyor, susturmaya çalıştığı zihni ise karanlık düşüncelerini tek tek önüne seriyordu. Harold'ın avuçları terlemeye başlıyor, şakaklarında asılı kalmış su damlası ipekten işlemeli gömleğin zarifçe sardığı boynuna doğru hafifçe yuvarlanıyor. Elleri yukarıya doğru tırmanıp sertçe ovuyor boynunu, bugün üzerine geçirdiği kan kırmızısı altın işlemeli kıyafetin ceketini üzerinden çıkartıp masaya bırakıyor gelişi güzel. Mürettebatın seslerini duyuyor, belli ki çalışanları yükleri karaya çıkartıyor. Lord avuçları arasındaki Tanrı'nın sözlerinde gezdiriyor gözlerini, Sehun'un ruhu sıkışıp kalmış şimdi arafta, bir yanında Tanrısı diğer yanında kovulmuş olanı. Ellerinin arasında sallanmakta olan deri kaplı İncil'i sert ve seri bir hareketle kapatıyor Lord:
"Yere kapanmam gerekse dahi, günaha bulanıp tapmam gerekse dahi, kanım aksa dahi. Bedeli her ne olursa olsun..." güçlü fısıltısı kamaranın içine yayılırken uzaktan öten düdüğü duyuyor. Mürettebat işini çoktan bitirmiş olmalı. Ayaklanıyor Harold, masanın üzerine bıraktığı ceketini üzerine geçirip, elmastan yontma haneden simgesini taşıyan ejderha başlıklı bastonuna doğru uzanıyor. Adımları sakince kapıya doğru ilerlerken dışarıdan duyulan balıkçı sesleri daha da arttırıyor şiddetini. Lordun kapısı hizmetkarı tarafından açılıyor. Güneş ışınları yüzüne çarparken iskelenin en ucuna değiyor gözleri: altın sarısı saçlar uçuşuyor rüzgârda öyle ki en tepeye konmuş zarif taç bile engelleyemiyor rüzgarı, Lord ile aynı renkteki elbisenin yakut düğmeleri parıl parıl parlıyor güneşte, kan kımızı cübbenin başlığı sırtına doğru uzanıyor, hanedanın simgesini taşıyan elmas yüzüklü elleri önünde birleşiyor zarifçe. Leydi Gytha abisini izliyor iskelenin en ucundan, yüzündeki aydınlık gülümsemesi Lordun vahada aradığı su misali.
Yavaş adımların yerini aceleci bir tavır alırken, iki kardeş birbirlerine doğru yürüyor. Leydinin elbisesi dalgalanıyor rüzgârda, lordun bastonu yere vurdukça gür sesler çıkarıyor. Dover'in Maş Denizi'ne kıyı olan sahilinde satış yapan yerel halk bu sahneyi adeta bir piyes izler gibi izliyor. Geminin üzerindeki simgeden, direklere çekilmiş bayraklardan dahi anlaşılıyor bu iki gencin kimler olduğu: Wessex Hanedanlığının bilinen son varisleri, Godwinson Kardeşler. Satıcıların bakışları arasında buluşuyor kardeşlerin elleri. Lord küçük kız kardeşini hızla çekiyor göğsüne, leydinin elleri abisinin geniş omuzlarını sarıyor:
"Çok özledim seni, abi. Çok özledim." kısık ses dolarken kulaklarına daha da güçlü sarıyor kardeşini.
"Buradayım küçüğüm, geri döndüm buradayım" abisinin her zaman tok ve güçlü çıkan sesindeki kırgınlığı hissediyor Lalisa. Başını gömdüğü bedenden hışımla çekip bakışlarını Sehun'un yüzüne çıkarıyor. Mor göz altları hiç olmadığı kadar koyu, bedeni biraz daha sıska geliyor gözlerine. Hızla uzanıyor abisinin ellerine, avuçları içerisine alıyor kemikli beyaz elleri.
"Sevgili abi, bu halin hiç hoşuma gitmedi, gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı canımı öylesine acıttı ki lordum." Leydi mesafeyi azaltıp devam ediyor, "Gözüm kapalı feda etmek istedim kendimi." Sözler son bulurken, Harold anlam veremiyor kardeşinin karışık cümlelerine:
"Gytha, neyden bahsediyorsun? Kendini feda etmek de ne demek? Ne işer çeviriyorsun?"
"Anlatacağım abi bilmen gereken her şeyi anlatacağım lakin şimdi sırası değil. Bana bir söz vermeni istiyorum, üzerine sinen bu hüznünü bir kenara bırakma vaktin geldi. Duyuyorsun değil mi beni? Bu savaşı böyle kazanamazsın abi."
"Gytha-" kardeşi aceleyle kesiyor sözünü,
"Şşşş önce dinle lütfen, mektubumu almış olmalısın." Lord kafasıyla onaylarken devam ediyor, "Sen yokken, sen uzaklardayken leydicilik oyununa biraz ara verdim ve senin için elimden geleni yaptım. Buldum abi, sonunda onu buldum."
Lord Godwinson duyduklarına inanmak istemiyor birdenbire, başka hayal kırıklıklarına daha tahammülü var mı bilmiyor henüz. Her sarıldığı ihtimal ellerini kanatırken yeniden denemek daha fazla acıyı beraberinde getirir mi bilmiyor. Lordun yüzünde oluşan endişeyi gören kardeşi, ellerini daha güçlü kavrıyor ve alnını abisinin alnına yaslıyor:
"Kimiz biz? Kimin kanı akıyor bedenimizde söyle abi kimiz biz?" Leydinin yumuşak ve huzur dolu sesi yerini daha hırçın ve daha güçlü bir tona bırakırken Lord rüyadan uyanmışçasına kardeşinin gözlerine bakıyor, o anda ikisinin de gözlerinde sönmeye yüz tutmuş bir ateş yeniden alevleniyor:
"Godwinsonlar! Soyumuz elmastır bizim, kanımız asildir. Tanrı'nın krallarından bir parça taşırız kanımızda, Yüce'nin yeryüzündeki son çocuklarıyız."
Eller biraz daha güçlü kavrıyor birbirini, iki çift göz kontağını kesmiyor, etraflarına yaydıkları aura öylesine güçlü ki efendilerinin ardında bekleyen hizmetkarlar bir iki adım geriliyor yavaşça.
"Pes etmeyiz," Gytha sözün kilidini açıyor:
"Pes emeyiz," Lord Harold tekrarlıyor kardeşini,
"Sonuna kadar gideriz."
"Sonuna kadar gideriz." Her tekrar daha güçlü tınlıyor artık,
"Ve elde ederiz,"
"Ve elde ederiz."
Tanrının çocukları sözün mührünü işliyor dudaklarına, atıyorlar düğümü sıkıca ve fısıldıyorlar birlikte:
"Bedeli her ne olursa olsun."
Leydi Lalisa Gytha Godwinson bir yemin ediyor orada, bedeli her ne olursa olsun Abel Kim'i yeniden hediye edecek Lorduna.
"Tanrı diyor ki, sesini ağlamaktan, gözlerini yaş dökmekten alıkoy.
Çünkü verdiğin emek ödüllendirilecek diyor Tanrı.
Halkım düşman ülkesinden geri dönecek.
Geleceğin için umut var diyor Tanrı. Çocukların yurtlarına dönecekler."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.