Saatler gece 1'i gösterirken gözlerimden boynuma doğru ilerleyen birkaç damla yaş hafif esintiyle birlikte,aktığı noktalarda bir ürpertiye sebep oluyor.Yolları karıştırmamak için çabalarken burnumu çekiyorum birkaç defa.
Ardından ulaştığım kapıya birkaç yumruk darbesi indiriyorum.Hatta öyle ki işin içine ayağımı bile dahil ediyorum acısını umursamadan.
Kapı açılıyor aradan kısık ve yorgun bakışları,tokasından kurtardığı saçları dağınık ve ipeksi bir görüntüye sahip olan boyalı beliriyor.Birkaç saniyemi saçlarının omuzlarına değen tellerinde takılı kalarak geçiriyorum sonraysa sorguladığı belli birkaç bakışıyla karşılaşıyor gözlerim.Söze girmem gerektiğinin farkındalığıyla doluyor içim.Derin bir nefesi tek gücüm oymuşçasına armağan ediyorum ciğerlerime önce sonraysa söze giriyorum.
"Kalacak bir yerim yok.Bu geceyi burada geçirebilir miyim?"
Mantıksız geliyor yaptıklarım,biliyorum,soruyorsun içinden 'Arkadaşın yok mu?Neden kalacak bir yerin yok?'diye.Var fakat içimdeki ses taksiye biniş anımdan itibaren beni ele geçirip rotamı buraya çevirdi.Geri dönebilirdim ama istemedim.
Akışına bırakmayı hayal eden o tarafımı her defasında bastırmak zor bir hale geliyordu,bastırmadım.Bu gece öylece bırakıyorum kendimi.Beni nereye sürüklemek istiyorsa sürükleneceğim.Ve her ne olursa olsun onu suçlamayacağım.Tam bu sıralar buğulu sesini işitiyorum Cesur'un.
"Gel."
Kapıyı ardına kadar açıp içeriye adımlamaya başlıyor.Arkasından ilerlemeden önce kapıyı kapatıyorum ve bir süre ilk gelişimin dejavusunu yaşıyorum.Galiba bu stüdyo bozması ev bana her defasında bir çeşit tereddüt adımları hediye edecek diye geçiriyorum içimden.
Bakışlarım mutfağın açık kapısıyla çakıştığı noktada dayımla yaşadığım hengamenin etkisiyle sabahtan beri ağzıma bir lokma yemek girmediği gerçeğini fark ediyorum.
"Acıktım."
Duraksayıp adımlarını bana çevirdiğinde kendimden emin gözükmem gerektiğini hissediyorum zira öyle bir bakıyor ki sanırsın atari oyunundaki iki karakteriz biz.Unuttuğu ayrıntıysa benim bu savaşa oldukça hazır olduğum.Ne mi oluyor sonra?Pes ediyor tabiiki.
"Mutfak hemen solundaki kapı.İstersen dolaba bakınabilirsin,geleceğim birazdan."
Buraya ikinci gelişim ve birinci günüm.Gariptir ki hiçbir şey yabancı hissettirmiyor.Adımlarım mesela,direkt retro kahverengi buzdolabını buluyor.Yüzüme vuran serinlik başımdaki ağrıyı hatırlatıyor bana önce,hemen aklımın bir köşesine yazıyorum hap istemeyi.Sonraysa elime gelen birkaç malzemeyi kaptığım gibi çekiliyorum.
Çarptığım beden beni korkutuyor.Tam dibimde Cesur'u buluyorum.Sessizliği şaşırtıyor beni.Ardındansa duyduğum cümle afallatıyor.
"Kahve de içer misin?"
Hiçbir özür cümlesi işitmiyor bu durumlarda hep özür cümleleri duymaya alışık olan kulaklarım.Ama benim de bu rahatlığa olan açlığımdan mıdır bilinmez hemen kabullenip ona bürünüyor davranışlarım.
Garip bir uyumun içerisine dahil oluyor saatler 2'yi gösterirken bedenlerimiz.Boyalı ve ben tezgahta yemeğimi hazırlıyoruz.Daha çok o hazırlıyor bense dibinde küçük bir çocuk gibi onu izliyor,malzemeleri ona uzatıyorum.Başta acıktığımı söylemem üzerine olan bakışma savaşının asıl sebebini şimdilerde kavrıyorum,sebebi hiçbir şeyden bahsetmeden istekler sıralamam.Yine de sorgudan uzak geçen bu süreç beni rahatlatıyor.Ta ki mutfaktaki masaya oturana kadar.
İlk ısırdığımı daha yutamadan bakışları bana dönüyor.Elleri kahve bardağının tepesinden daireyi takip ediyor.Bir şeyleri çözmeye çalışır gibi mi bakıyor bana,açıkçası hiçbir şey anlamıyorum.
Artık vakitler ne 1'i ne 2'yi gösteriyor bizim için.Vakit tam olarak benim dökülme vaktim.
"Dayım dövmeyi gördükten sonra beni evden kovdu.Fakat suçlu hissetmeni istemem.Tek sebebi bu değildi.Onun için doğru olmayan bir çok şey var benim içimde."
Başını sallıyor öylece.Hani nerede üzüldüğünü söylediği o teselli cümlesi?Hani nerede umarım sorunu halledebilirsiniz cümleleri?
Ayağa kalkıyor telaşsızca.Saçını karıştırırken elindeki kahveyi kapıdan tarafa doğrultup "İçeriye yatabileceğin temiz bir yer hazırlayacağım." diye kalkış sebebini bildiriyor bana.Rahatlıyorum sorgulamadığı için zira ben bile olayları tam olarak kavrayabilmiş değilim.
Cesur neden bu kadar sessiz,neden bana iyi olup olmadığımı bile sormuyor?
Dışarıdan fazla sert ve anlamsız gözüken bu durum,onunla biraz vakit geçiren herkes için oldukça normal olsa gerek diye düşünüyorum.Tanıştığım andan itibaren istediğim şeyleri bilen biri kadar isabetli tüm tavır ve cümleleri.
İhtiyacım birilerinin bana sorular sorması,ilgi cümleleri kurması değil şu an mesela.Ben yalnızca biraz olanları sindirmek,kendi kendime hesaplaşmak istiyorum.Oysa tüm bunları biliyor gibi hareket ediyor.
Kapıdan çıkmadan hemen önce yüzüne karşı ilk defa adıyla seslenişimi gerçekleştiriyorum.
"Cesur,teşekkür ederim.Her şey için."
Kirpiklerinin altından bana bakan iki siyah göz öyle irdeliyor ki beni,nasıl durmalıyım,cümleme devam mı etmeliyim yoksa sözlerimi geri mi almalıyımın telaşına sürükleniyorum.
Sol Dövme Atölyesi'nin ve beraberinde Cesur'un evinin mutfağındayım.Başımda ara ara beni yoklayan bir ağrı,gözlerimde ağlamanın verdiği batma hissiyle donatılmış durumdayken ilk defa anlamını bilmediğim bir duyguyla karşılaşıyorum.Sebebi onun bana verdiği gülümseme.
Geçirdiğim bunca yalnız senenin ardından bu gece birinin sahip olduğu sevgi ve şefkati bana vermesini diliyorum.Bunun hoşlandığım onca çocuğa duyduğum hisle hiçbir benzeri olmadığını kavrayabiliyorum hatta çokta hızlı işliyor içime,biliyorum.Yine de ben bu mutfakta,bu gece onu içine dahil ettiğim bir karar alıyorum.
'Cesur tarafından sevilmeyi deneyimlemek.'
Ve bu erkek büyükbabamla yalnızca cinsiyet ortaklığına sahip.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Atölyesi'nin Prensi
Short StoryKızın fotoğrafı bende buradayım dercesine defter aralığından yeri boylayıp dikkatleri üzerine çekiyor. Cesur'un sigarasıyla dudağı arasındaki küçük boşluk fotoğraftaki silüetin gülümsemesini fark edişiyle duruyor. An itibariyle açık sayfa 13, "Aşık...