gölgede bir salıncak

585 83 49
                                    

"jisung! geldik."

sevgilisinin kalın olan sesini duyduğunda, arabanın üst kapağını açıp rüzgarı yüzünde hissettiği anlara son verdi ve koltuğa yerleşti jisung.

"21 oluyorum." diye heyecanla konuşan jisung'a gülümseyerek bakarken aynı zamanda yola bakmaya çalışıyordu felix. sonunda sahibi olduğu kafenin henüz parlamayan neon yazılı tabelalarını gördüğünde arabayı park etmek için uygun yer aramaya başladı.

arabadan indikleri zaman "sen çık, geliyorum." diyen felix, şefi olduğu mutfağı kontrol etmeye giderken; jisung, her sene doğum günlerinde oturdukları damdaki salıncağa ilerledi. doğum günleri üst üsteydi, her ne kadar doğdukları yıllar farklı olsa da.

jisung her sene çıktıkları dam köşesini ilk gördüğü günki heyecanıyla inceledi. ileride mavi nurdan bir ırmak ve birkaç sarmaşık arasında gölgede bir salıncak, küçük bir tezgah ve açılmamış şarap şişeleri.. ayakkabılarını çıkardı ve tam parmaklarının ucundaki ince halıya bastı. hafif esen rüzgar, halının inceliğinden betonu hissetmesi, çıplak ayağında soğukluğu hissetmesine sebep olmuştu.

jisung, salıncağa oturduğu an felix'in ona doğru geldiğini görünce gülümsedi. felix ayakkabılarını çıkarıp sevgilisinin burnuna küçük bir öpücük bırakarak oturdu.

felix, "21 yaşına giriyorsun ve ben hala 18 yaşına minnettarım." dediğinde jisung gözlerinin dolduğunu hissetti. "tanıştığımız günü hatırlıyor musun?"



"jisung, annem cidden sinirlenmiş, gitmem gerekiyor."

"pekala, git jeongin."

jeongin, arkadaşının 18.yaş gününü kutlamak için çok heyecanlı olduğunu biliyordu fakat kendisinin hala 17 yaşında olması ve annesinin katı bir kadın olması heyecanlarını bastırmaya yetmişti.

"özür dilerim jisung, seni seviyorum."

"sorun yok jeongin, bende seni seviyorum."

jeongin, eve geri döner adımlarını ters yola atarken jisung'un da geleceğini sanmıştı. "gelmiyor musun?" jeongin'in sorduğu soru üzerine, jisung'un ince sesiyle verdiği cevap küçük olanı şaşırtsa da arkadaşının inatçı olduğunu bildiğinden zorlamadı. "gelmiyorum, 18 yaşındayım ve içmeye gideceğim."

"dikkatlı ol jisung!"

"olacağım, dikkatli git!"

jisung yolunun hemen üstünde gördüğü ilk kafe&bar tarzı yere girdi ve kimliğini göstererek bir içki aldı. bir içki daha, ve bir içki daha.

"beyefendi, dükkanı kapatıyoruz."

sarhoş çocuğu ikna edemeyen personel, genç patronun oturduğu dama, içen çocuğu şikayet için çıkarken, sarhoş çocuk personeli takip etmeye başladı.

"efendim, aşağıda bir çocuk var, fazla içmi-"

"çocuk değilim ben! bugün 18 oldum."

felix ciddi ifadesiyle dinlediği personeli, sarhoş çocuğun arkadan çıkan sesiyle birlikte gülümseyen bir ifadeye dönüştürdü.

"demek doğum günün." cümlesine devam ederken eliyle personele gitmesini işaret etmişti. "doğum günün kutlu olsun." ardından iki dakika kadar saatine baktı. "ve şu andan itibaren benim doğum günüm!"




"seni gördüğümde 23 yaşına girmiştin, ne çabuk 26 oldun!"

felix, küçüğün sitemine gülerken jisung ekledi. "aramızda beş yaş olsa bile, benimle aynı yaşta görünüyorsun." felix memnun bir ifadeyle gülerek sevgilisini izledi. jisung konuşur, felix dinlerdi. jisung heyecanla, heyecanını sevgilisiyle paylaşmayı severdi. felix, sevgilisinin heyecanını dinlerken heyecanlanmayı severdi. görevleri buydu. jisung, felix'in bu yaşlarda kafe sahibi olmasının yorucu olduğunun farkındaydı. felix, jisung ile yaşamadığı çocukluğunu yaşardı. jisung, felix ile düşünemediği basit sorunları çözerdi. birbirlerini tamamlıyorlardı.

"sevgili olduğumuz zamanı hatırlıyor musun?"





"jisung gelecek birazdan, pasta hazır, değil mi?"

"evet şef."

"güzel."

jisung'un 19. yaş günüydü ve bir sonraki gün felix'in 24. yaş günü. jisung'un 18'inci, felix'in 23'üncü yaş gününden bu zamana kadar çok yakınlaşmışlardı. jisung her gün yemek bahanesiyle felix'e bakmaya kafeye uğrardı, felix sırf yemek denemesi için çağırdığı jisung daha çok gelsin diye yeni tarifler yapmak için gece gündüz çalışırdı, gölgedeki salıncakta sabahlarlardı, karşıdakı ırmakta taş sektirmeye çalışırlardı, bulutları bir şeylere benzetmek yerine yıldızları benzetırlerdi ve sabaha kadar içerlerdi.

jisung sonunda dama çıktığında elinde pastayla duran felix'e pastayı bırakmasını işaret etti. felix pastayı bırakınca kocaman sarıldı.

"seni seviyorum."

"seni çok seviyorum."

"seni çok seviyorum."



"peki ilk kavgamızı hatırlıyor musun?"

"sabaha kadar 'maydanoz sevmem' diye mızmızlanmıştın! ama o tarifin ana noktası maydanozdu."

mutlu anılarını, üzücü anılarını da, gülerek yıldızlar gözükene kadar konuştular. jisung'un doğduğu gecenin bağlandığı felix'in doğduğu gece, aynı zamanda tanışma günleri ve birbirlerine sıkıca sarılıp sonu yokmuş gibi öpüştükleri geceydi. her sene 14 eylül'ün 15 eylül'e bağlandığı geceye kadar yıldızları izleyerek konuşurlar, 15 eylül'e geçerken pastalarını birlikte üflerlerdi.

dam kapısının tıkırdamasıyla felix ayakkabılarını yamuk yumuk şekilde giyerek kilidi açtı. "saat 23:57, doğum gününüz kutlu olsun." personele pastayı gece yarısı olmadan getirmesini söylemişti, personelin hiçbir zaman geç kalmamasını seviyordu. pastayı elinden alıp "teşekkürler." dedikten sonra kapıyı tekrar kapattı.

"doğum günün kutlu olsun sevgilim."

"doğum günün kutlu olsun sevgilim."

birbirlerine parlayan gözlerle bakarken felix aniden mumları yakmaları gerektiğini hatırlayınca, küçük tezgahtaki şarap şişelerini köşeye çekmesini söyledi. jisung şişeleri küçük elleriyle salıncağın yan tarafına koyarken, felix tezgaha koyduğu pastanın mumlarını yakmıştı.

birkaç dakika sonra şanslarına gece yarısı olduğunun haberini getiren havai fişekleri gördüklerinde ikisi de gözleri dolmadan edemedi. jisung, minik ellerini felix'in minik ellerine kenetlerken diğer eliyle "3,2,1." şeklinde gösterdi. üflediler.

sonunda göz yaşlarını tutamayan felix'le birlikte jisung da fazla ağlamayan sevgilisini görünce göz yaşlarının akmasına izin verdi. jisung, sevgilisi hiç ağlamasın isterdi. sürekli kafede çalışıp kendini harap etmesin isterdi. sadece yıldızların altında elini tutsun isterdi. sadece gölgedeki salıncaklarında sarhoş olup sabaha kadar saçmalasın isterdi.

"ağlama."

felix ağlamazdı. sert görünürdü. sertti. samimiydi. samimiyetini sadece en sevdiği kişi görebilirdi. felix sadece jisung ile olduğu gibi davranırdı, buna rağmen daha önce bu kadar savunmasız şekilde ağlamamıştı.

"özür dilerim, bir şey mi yaptım?"

"sakın özür dileme, seni karşıma geç çıkardığı için tanrı özür dilemeli."

[end]



kirgin cicege <3

yıldızların altında, jilixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin